Öykü: Şehr-i Şahane Manzaraları

Sabahın telaşı çok erken gelmişti. Henüz güneş ufku aşmamış, evin içindeki ışıklar yerini güneş hüzmelerine bırakmamıştı. Sabahın telaşının yanında kendi de ayrı bir telaşa sahipti. Halbuki dingin bir sabah olur umuduyla yastığa başını koymuş, her zamanki hayal senaryosunu yine gözden geçirerek uykuya dalmıştı. Cüzdanını, telefonunu, anahtarlarını, pakette iki dal kalan sigarasını, gazı bitti bitecek yadigar çakmağını ve naneli sakızını bir çırpıda elinde topladı ve kapıya doğru yürüdü. Ayakkabılarını, bağlarını dahi çözüp bağlamadan küt küt yere vurarak giydi. Saatini içeride unuttuğunu farketti tam kapı koluna uzanmışken. Çok önemli mi diye düşündü? Geçen 3-5 saniyelik tereddüdün ardından kapıyı açmıştı bile.

Dışarıya ilk adımını attığında ilk farkettiği şey havanın soğukluğu oldu. Tatlı bir meltem yüzüne vururken, kapının önündeki yapraklar da dansa başlamıştı. Kulaklığı takıp tam da müziği açacakken, güneşin ufka yaklaşmasını kutlayan kuşların huzur veren konserine kulak verdi, müziği açmaktan vazgeçti. Bambaşka bir huzur ve dinginlik veriyordu bu ötüşler ama her zamankinden daha da fazlaydı bu huzur katsayısı. Herhalde huzura ihtiyaç ne kadar fazlaysa, katsayı da o denli artıyor diye kendince bir çıkarım yapıp gülümsedi boş boş. Sokağa çıkmıştı ve yandan eski bir minibüs geçip alt sokağa doğru devam etti. Gözüyle o minibüsü izleyedururken, karşıdan annesi ile gelen küçük kızı gördü. Aylardır görmediği küçük kızına ne kadar da benziyordu... İstemsizce elini sol cebini attı bir küçük çikolata çıkar umuduyla ama o cebinde ulaştığı şey anahtar ve naneli sakız olmuştu.

Küçük kıza ve annesine gülümseyip, mutlu bir tonda “günaydın” dedikten sonra karşı kaldırıma geçip sokakta park eden araba plakalarını okumaya başladı. “Plakanın son rakamı tek ise peynirli, çift ise zeytinli börek alayım pastaneden” diyerek kendince küçük bir kumar oynadı. 58, 24, 17, 1496, 221, 086... Arabalar bitmişti ve zeytinli börek kutlama yapıyordu. Ama aslında içinden geçenin peynirli olduğunu kısaca zihninde tartışıp, minik kumarın sonucunu da yok sayarak pastanenin kapısına yaklaştı. Sımsıcak börek ve poğaça kokusu cezbetmişti şimdiden kendisini. Pastanede kasadaki kadın, müdavim müşterisini görmenin mutluluğu ile “sigara böreği de yeni çıktı, 3 tane değil mi?” diye sordu doğrudan. Bugün kendisine bir kıyak geçme ile aylardır yarım yamalak devam ettirdiği diyeti arasında kalıp “evet evet, ama peynirli hepsi” dedi. Börekler geçici olarak kağıttan mekanlarına giderken, parayı ödeyip kadına da hayırlı işler dileklerini iletti.

Günlük rutini tamamlamak için sabah sigarasını yaktı. Buradan durağa kadar 180 saniye falan vardı normal tempoda yürüdüğünde ve sigarası da durağa ulaştığında yarıya ulaşıyordu hep. Otobüs yine geç kalırsa sigarası ziyan olmayacağını düşünerek trafik tıkanlığı duası etti zihninde 3-5 saniye. Kaldırımın ahenksiz döşenen taşları ile tökezleyince sigaranın külü yere düştü, kulaklığını takmayı unuttuğu fikri de aklına. Sigarayı dudaklarının arasına yerleştirip telefonda da üç gündür tekrar tekrar dinlediği şarkıyı seçti hızlıca. Trafik tınakıklığı duasının kabul olmadığının ispatı olarak otobüs yine vaktinde geliyordu ve bu küçük can sıkıntısı ile sigarasını çöpe atıverdi. Müziğin play tuşuna basması ile otobüsün kapısını açan şöförün senkon olması bu can sıkıntısını giderim küçük bir tebessüme yerini bıraktı ve şarkı da usul usul zihnini doldurmaya başladı:

Almadan verip

Yanlıştan dönüp

Belkiden geçip

Şimdi gitmek vakti

Şimdi gitmek vakti

Uyan, şimdi bitti

Uyan artık!

Yolculuk bitine kadar 43 defa dinleyeceği mısraları bulmuştu otobüsün boş koltuklarına geçip dışarıyı seyrederken. Hissettiği tek şey sükunet ve bir tutam özlemdi...

Yorumlar