Havası İngiltere, Halkı Fransa, Bürokrasisi Türkiye olan Şehir: Saarbrücken - Großes entsteht immer im Kleinen

Saarbrücken - www.varta-guide.de
( Şinanay yavrum hopa şinanaaay.. Getir aaaabi oradan buzu, ohooo e etler pişti… Atıyorum domatesleri da mangala? Ne iyi ettik de geldik bee. Şurası cennet valla. Keşke daha önce geleydik hehehe. Yok, valla gelmiyoruz yaşamıyoruz Almanya’da mangal keyfini… Aaaa kimleri görüyorum yaaaaaaa. Gel bak kaynanan seviyormuş hehe. Çek şuradan bi sandalye. Yazı mı şeyapacaksın? Sen? Yazı? İnanmaaaam. Tamam yav sen şeyap, yazıyı gönder gel ama etler soğumasın çabuk ol. Aç sen de şu müziğin sesini yaaa. Sendeki kaşlaaaaar bende de olsaaaa )

Selamlar okurum. Nabiniz? Üstüm et mi kokuyor? Haydaaaa, ya daha yeni geldim kokutmuşlar blogu ortalığı. Aman boşver şimdi kokuyu falan. Haberlerim var güzel güzel. Bilin bakalım, ben bu yaz nerdeydim? (Nerden bilelim yauv) Evet Erlangen… Peki şimdi neredeyim? ( Neeeerdeesin, beni unuuutsun demişsin ) İşte asıl soru bu. Anlık olarak, -Hamburg & Berlin ve Bremen gibi şehir eyaletleri saymazsak- Almanya’nın en küçük eyaleti Saarland‘ın başkenti, Fransa sınırının gözbebeeei (yoook artık), yüzyıllardır Almanya ile Fransa arasında defalarca el değiştirmiş olan Saarbrücken’deyim. [Kamu hizmeti: Zaaaarbrüken diye okunuyor evet] Niye? Deli mi dürttü? Yoyoyoyo ekmek parası işte. Ekmeğimizin peşindeyiz ekmaaağimizin. Soluklan anlatayım :D

Şimdi efendim malum önceki yazıda da belirttim ufaktan ama, doktoramın sonuna yaklaştım. Bürokratik engelleri de aşıp en kısa zamanda ismimin sol tarafında Dr. yazısını iliştirme hayaliyle günlerimi geçirmekteyim. Ama sorun ne? Corona sonrası değişen kurallar sonucunda tezimi her istediğim zaman savunamıyorum. Belirli periyodları (periyotları???) beklemem gerekiyormuş. Onun haricinde taaa Temmuz ayında falan tezimin ilk taslağını [metaforik olarak bahsedersem, binanın kabasını] hocama teslim ettim. Hocam o ara tezimi okuyadursun [ya da okumayadursun] ben de o esnada iş arayışlarına başladım. Neden? Çünkü ekmek aslanın ağzında değil midesinde.. (klişeden öldük be) Niye Erlangen’de kalmadığım bayaaa uzun bir konu ve biraz da anlatasım olmayan bir durum. Onun haricinde arayışlar nasıl sürdü ondan bahsedeyim. Şöyle ki, sayısını unuttuğum kadar maili ABD-Avrupa eksenli üniversitelere, enstitülere ve şirketlere yolladım. İş bulmada zorluk çıkaran engellerdeki ortak nokta pandemi maalesef. Hele hele referans üzerinden iş alımları yürüyen ABD’de refereans da bulmama rağmen, Corona sonrası azalan bütçelerden ve üniversitelerin gelirlerinin yoksunluğundan bahsedildi hep. Şirketler bazında da esas unsur iş tecrübesinden yoksunluktu ve akademik tecrübeleri iş tecrübesinden saymıyorlardı. Bu nedenle oradan da ekmek çıkmayınca odak noktamı üniversitelere ve araştırma enstitülerine verdim. Onda da eleye eleye [ve elene elene] elimde üç final opsiyonu kalmıştı. Birisi şu an bulunduğum mevcut üniversite, diğeri İtalya’daki bir üniversite ve sonuncusu ise Lüksemburg’daki bir üniversite. İtalya’dan bazı kişisel sebeplerle ve oturup baştan C1 seviyesinde İtalyanca öğrenme gücümün olmayışı nedeniyle vazgeçtim. Lüksemburg ile Almanya arasında kalınca da, kültürel adaptasyon ve dil gibi faktörleri de göz önünde bulundurarak Saarland Üniversitesi Bilişim Hukuku Enstitüsü kapsamında bir projede araştırmacı olarak işe başladım. (oooo hayırlı olsun hacım, bunu ıslatalım hehehe) Kısa özet bu evet.

Geldiğim şehir harbiden küçük. Tamam nüfus olarak Erlangen’den daha büyük ancak caaaaanım Erlangen’in dibinde metropol şehir seviyesinde Nürnberg vardı ve bu da aynı anda hem küçük şehir sakinliğini, hem de büyük şehir imkanlarını yaşamamı mümkün kılıyordu. Ama burada en yakın büyük şehir Frankfurt da, Köln de, Stuttgart da 150-200 km civarında mesafede. Saarland eyaleti de zaten bu küçüklüğü kanıksamış ya. Ya sen koskoca eyaletsin ve sloganın „Großes entsteht immer im Kleinen“ olur mu? Nedir bu cümle? „Büyük şeyler her zaman küçük şeylerden meydana gelir / ortaya çıkar.“ Allasen oturup uzun uzun bu slogan için saatlerce toplantı yapıp ve bu fikirde mutabık kaldıktan sonra sevindiniz değil mi… /: Ama bak şeyi çok rahat söylerim. Buranın insanları, Bayern gibi öküz değil. Yani oturduğum muhitten (muhittin hehehe) mi bilmiyorum ancak daha sıcakkanlı, daha insancıl ve daha yardımsever geldi buradaki insanlar. Diyalekt farkları, aksan farkları, kültürel farklılıklar falan zorlasa da her halükarda donuk Bayern köylülerinden (ohaaa ne gömdün beeee. Dört sene yaşadın orada döööört nankör) iyidir.

Ayaklarımı uzatarak Alman bürokrasisini selamlarken ben. 

Tabi burada en büyük kaos kaynağım ev bulmak oldu. Bir ev buldum, ev sahibi hukukçu olduğumu öğrenip korkup vazgeçti. Bir başka ev buldum, sözleşmeyi bekliyorum artık emlakçıdan, hop başkasına kiralamaya karar verdi ev sahibi. 3 tane ev görmeye taa Saarbrücken’e 15 saat tren, 800 km yolculukta evin biri ilanı kaldırdı, diğeri yanıt verdi, sonuncusu ise fotoğraflarla alakasız ufacık çıktı. Sonra üniversitenin misafirhanesinde kalayım ev bulana kadar diye kendimi avuttum. Yazdım, 18 metrekare küçücük bir ev kalmış tamam bari dedim. Hukuk fakültesi sekreterliğinden onay bekliyorlarmış, bağlantı kurdum vesair, onay yazısı Kasım ayının sonunda yollandı ve rahatladım. Tam da noel öncesi misafirhaneyi ayarlayan yabancılar ofisi mail attı: e bize onay yazısı gelmedi, bugün akşama kadar yollanması lazım [lan madem öyle son gün mü söylüyorsun bana? Şaka mısın abicim? Neyse sakinim] ve eğer yollansa dahi, yarın öğlen 12’ye kadar anahatı gelip teslim almanız lazım dedi. Ben şaşkın. Ben sinirli. Ben şoke. Ben sövüyorum. Lan ben Noel haftası taa 400 km gidip anahtarı alıp 400 km geri mi döneyim? E postalayın dediysem de yok dedi. Ben de vazgeçtiğimi söyledim ve otel arayışlarına giriştim. Tam o esnada son umut, aslında hiç umutlu olmadığım ve üç dört gün önce online ev gezdirmesine katıldığım bir evin sahibine mesaj attım. Evi kime kiralayacağınıza karar verdiniz mi diye sordum. Arayabilir miyim sizi dedi... Ben de heyecan tavan ve telefon ekranına bile bakamıyorum. Allahım nolur olsun pliiiiis duaları ile açtım telefonu ve kadın evi bana kiralamaya karar verdiğini söyledi. Müthiş mutlulukla göbek ata ata telefonu kapatıp, 1 hafta sonra taşınacağım eve doğru evi toplama hazırlıklarımı hızlandırdım, VW Caddy ayarında arabayı kiraladım, bir gün önce geldiğinde eşyaları arabaya tıkıp [arabaya tıkıştırma sürecinde yardım eden Berk, ben, kalp] sabahın bir erken saatinde minik gözyaşı damlalarım ile caaaaaanım şehrim Erlangen’e veda ederek usul usul ve sağanak yağmur altında Saarbrücken’e vardım. Pazartesi günü okula gittiğimde evle alakalı hocamla konuşurken, bulduğum muhitin şehrin en elit yeri olduğunu söyleyince daha da şok oldum. (Dört ayak üstüne düşmüşsün lan resmen oha) Evet elit..

Cağnım Erlangen'de çektiğim son resim... Foto...

Şehre geldikten sonra şehirle ilgili izlenimlerimi daha sonra şeyaparım ama kısaca şu bürokratik saçmalıktan bahsetmezsem gece uyuyamam. Erlangen’de doktora nedeniyle çalışma iznim yarı zamanlı ve oturum iznim de Şubat ayında son buluyordu. Bunu hem tam zamanlı çalışma iznine çevirmek, hem de oturum iznini uzatmak için gereken ilk şart Ausländerbehörde ismindeki yabancılar ofisinde gerekli işlemleri halletmek. Bu gerekli işlemler de şöyle, 20 tane falan belge yolladım maille oradaki benimle ilgilenen görevliye, yetmedi mülakat günü bi ton belgeyle gittim. Mülakat günü 1 saatten fazla konuştuk ve hatta tezimin sayfa sayısını ve doktora tezi bitirme talep belgesininin kopyasını bile (E.A.) istedi. Esas saçmalık şu... İstediği belgeler arasında AOK [SSK] denilen sigorta kurumundan sigorta girişimin belgesini almak. Ancak o belge elimde yok çünkü Erlangen’de SSK’ya kayıtlı değildim özel sigortalıydım. (OOOOO ZENGİN) AOK’ya kaydolmam için ise işe girilen yerin, yani üniversitenin onayı gerekiyor. Üniversitenin personel birimleri de işe girişimi tamamlayabilmek ve bu onayı verebilmek için Ausländerbehörde’nin oturum iznine gereksinim duyuyor. Yani üçlü bir zincirleme gereksinim var. Baktım iş b.ka sarıyor, AOK’yı arayıp ağladım, oradaki adam da halimi anlayıp bana o kayıt belgesini verdi. He bi de burada ikametgah bildirimini de yapıp ikametgah belgesini internetten talep ettim ve 3 haftadır evime postalamalarını bekliyorum.. 13€ verdim lan ben ona gönderin ikamet belgemi... İki kere de mail attım ama hala yok dönüş. Türkiye bürokrasisi kötü diyenler utanır mı? SANMAM...

VELHAAASIL, KÜÇÜK-ŞİRİN (?)-YAĞMURLU-GRİ BULUTLU-FRANSIZ ETKİSİNDEKİ bu Alman şehrinde yeni bir serüvene merabaaaağ dedim. Bakalım bakalım nolacak. Ama bak söz, iki üç yazı daha şeyaparım bak şehirle alakalı. Valla... Neyse hadi etler soğuyacak, ben mangala kaçar. TSCHÜÜÜÜÜÜS.

Yorumlar