Sığar mı Sandın Anılar? Trene Atlar Giderim: Bir Erlangen Veda Masalı - 1429 Günün Minik Özeti

Erlangen <3 (erlangen.de)

(İÇSESLİ AÇILIŞ: Aaabicim bu blog sitesinin gelişi zaten bana 500 €. Kaç senelik emek var bak. Euro mu yükseliyor? Kaç oldu ki? 16 mı? Oha... Napayım ya Euro ile mi kazanıyorsun hacı? 800 €’dan aşağı olmaz. YouTube sayfası ile birlikte mi 800? Mümkünatı yok babacım, o fiyata sen nereden bulacaksın 70 takipçili YouTube hesabını? Neyse tamam kapatma yaa, senin hatrına 750 olsun ama son fiyat.. A bi dakka ben seni arayacağım... Hehehe…. OOOOO HOŞGELDİN YAAAA, SEN HİÇ BLOGA UĞRAR MIYDIN KRAL? YAZI MI YAZDIN? BURADA MI YAYINLAYACAKSIN? E BİZ BLOGUN CENAZESİNE GELDİK? ALLAH ALLAH…. CENAZEDE BLOGUN RESMİNİ KOYMUŞLARDI YA.. DEMEK İSİM BENZERLİĞİ YA DA KORSAN CENAZE…)

 

Oooo selamlar okurum :D Nerelerdesin ya uğramıyorsun hiç… Esas ben mi uğramıyorum… Evet… Harbi harbi boşladım 2021’de burayı ama sor bi neden… Yav tez yazdım tez… [4 sene sürdü 4… Tez yazmamışsın demek ki, geç yazmışsın hehe] Sen bi sor hele neler oldu neler bitti… Onları anlatmaya geldim işte hiç dinlemiyorsun ki… Sen bi patlamış mısır şeyap gel, sonra uzuuuun uzun iç döküşelim. Los geht’s diyorduk de mi? Onu bile unutmuşum püüü…

Aslında bu serüven 2018 Şubat ile 2021 Aralık arasındaki 1429 günden itibaren değil. Buralara gelme çabalarımın başlangıcından [üşenmedim araştırdım ilk maili ne zaman atmışım diye, Kasım 2016’da Ghent Üniversitesi’ne. Evet.] tekrar Erlangen’e uğrama sebeplerim oldukça var olacak gelecekteki belirsiz bir zamanı kapsıyor. He şunu bilmiyordum aslında: Almanya’da doktora yapabilmek için en çetrefilli yöntemi seçip çok çok çok nadir olasılıklar sonucu bir de harika bir burs alarak dört seneyi sonlandırmışım. Bu süreç çok stresli miydi? Evet. Hele pandemi sonrası odaklanmak çok mu zorladı? Yes. Dört sene boyunca tek bir konuya odaklanarak hiç yazılmamış şeyleri yazarak sıfırdan bir şey üretmek yordu mu? Bittabi. Peki bunlara değdi mi? Bilmiyorum harbi. Ama o huzur süper bi his ya. Tarif edemiyorum ciddili ama şey gibi… ‘Uzun bir yolculuk sonrası eve varıp çorapları çıkarıp kanepeye uzanmak’. An itibariyle bu moddayım ve yeni bir yolculuk öncesi son hazırlıklarımdayım okurum. (Oha nereye gidiyorsun lan? Vay arkadaş hayat sana güzel. Euro olmuş 17…) Ama bunun ne olduğunu yılbaşından sonra şeyapayım. Nazar faktörü hayatımda yine büyük öneme sahip malum… Bu yazının konusu aslında yeni serüven değil, Erlangen ve bende etkisi…

Lise Almancasından hallice dil bilgisi ile bilmediği bir ülkeye gelip, kimseyi tanımadığı bir şehirde bir eve yerleşip, orada bir çevre kurup, arkadaşlar ve dostlar edinip yeni sırdaşlara sahip olma serüveni büyütüyor insanı be. Daha sakince hareket ediyorum, koştur koştur bir kaosla yapmıyorum işlerimi mesela. Evet masam hala dağınık ama konu o değil. Bir Alman psikoloğa derdimi anlatabiliyorum örneğin. Bir iş mülakatına girip yine heyecanlanarak ve bolca artikel tereddüdü yaşayarak o mülakattan çıkabiliyorum. Enstrüman çalabiliyorum. (YALAAAAN. Lan Kalimba’da hepi topu iki şarkı çalabiliyorsun) [Enstrüman çalamıyorum, doğru ☹] Sınırlarımı ve sınırsızlıklarımı da biliyorum mesela artık. Tüm bunlar, yaşın getirdiği şeyler mi yoksa Erlangen’in kattıkları mı onda emin değilim ama. (Euro 18 oldu bu arada)

İlk geldiğim zamanlardaki o telaşımı hiç unutmuyorum. Evime giden otobüsü birilerine sorma anım hep sabit mesela harddiskimde. Canım köyümdeki evime ilk giriş anımı, eşyaları yerleştirme ve internet arama çabalarımı anımsıyorum çat pat. Fakülte binasına ilk girdiğimde Almanca ‘Strafrecht’ kelimesini görüp, ‘heh bu ceza hukuku demek, öyleyse benim hoca bu binada’ çıkarımını yapan müthiş zekâm halen sabit :D Koridorda Jana ve Hilde’yi görüp onların sıcak karşılaması sonrası afallamam hala beynimde. En saçma Almanca gramer sorularıma yanıt veren Christian’ın yardımları, burada bana bir nevi babalık yapan hocamın beni entegre etme çabaları hiç çıkmıyor korteksimden dışarı. Dil kursundaki tesadüfün harika bir arkadaşlığa evrildiği Satnam-David-Edgar ile Fifa günlerinin fotoları hala gözümün önünde. Buradaki dostlarım Nico ve Gurgen’in dört sene boyunca tek tek sayamayacağım tüm anıları, tüm kahkahalar, tüm hüzünler, tüm mutluluklar hala sabit. Corona başındaki kaos, sonrasındaki uzun dinginlik, evde oturmalar, gece 3’te tez yazmalar, sabah uyanınca ‘tez niye hala bitmedi lan’ diye kapımı çalan geleneksel vicdan azaplarım, dil kursunda anlayamadığım cümleler sonrası ‘salak mıyım acaba’ diye kendime sormalarım, Yunus-Mustafa-Nasip ile yaptığım uzun dertleşme konuşmaları, Discord gruplarındaki terapi görevi gören muhabbetler ve oradan edindiğim arkadaşlıklar mevcudiyetini koruyor bir yerlerde beynimin içinde. Türk dostluklar, Rüm-Ali-Feyza-Berk-Merve vesair... Dört senelik dostum olan bisikletim Tasserad, KW’de yediğimiz Käsespätzle, Rossofuoco’nun müthiş pizzaları, Hüsniye teyzenin lahmacunları, 209 numaralı otobüs, balkonumdaki zımbırtılar, Schlossgarten ve evin karşısındaki ormandaki yürümelerim, MootCourt’taki muazzam organizasyonun parçası olmam falan hepsi bir veda içeriyor minik minik.

Ben duygulanıyorum galiba. Ya da harbiden yaşlandım artık ve ota boka duygulanır oldum. Arka plandaki müziğin de etkisi olabilir gerçi… Bir şehir insana ne katar, bir insandan neler götürür, neden özletir, neden kurtuldum dedirtir hepsinin yanıtı aynıymış aslında. İçindeki insanlar, o şehir anılarında yaşayan ve anıları oluşturtan sevdiklerin imiş yegâne yanıt. Tekrar geleceğim caaanım şehrim. Yani galiba… Sanırsam… Öf tamam ya gene duygusallaştım. Tam bir veda mektubu oldu lan… Gideyim de yan komşudan internet paramı isteyeyim... Euro olmuş zaten 19... Hayır ağlamıyorum, gözüme Erlangen kaçtı.

CIAO KAKAO!

Yorumlar