Öykü: Balkon Esintisi
Serin bir yaz akşamının loş bir sessizliğinde düşüncelere dalmıştı genç kız. Düşüncelerin arka planını, balkonunun az biraz ötesindeki dalgalar ve kum taneleri ile dans seremonisinin sesleri işgal ediyordu. Tüm düşünceleri sabahki heyecandı esasen ve içi kıpır kıpırdı ilk kez göreceği için büyük beklentisini. O güne dek çok şeyin hayalini kurmuştu ve çokça iç geçirmişti “beklentisi” ile karşılaşmalarında. Örneğin, O’nun Instagram sayfasında paylaştığı tüm resimlerin tüm ayrıntılarını biliyordu: lunaparkta elinde pamuk şeker ile çekildiği aile fotoğrafında arkadaki tezgahtarın elindeki 50 lirayı, lüks restoranda yemek esnasında çektiği fotoğraftaki tuzluğun çatalla arasındaki mesafeyi, sahilde gemilere el salladığı fotoğrafın köşesine ilişen küçük teknenin dalgalarını ve bunun gibi bir sürü ayrıntıyı belleğinde kaydetmişti genç kız. Sigarasını yaktı ve mutfaktan dünden kalan pastayı alıp yemeye başladı bir tutam heyecan azaltıcı olarak. Biliyordu insülin etkisinin gerçekleşmeyeceğini ama stres anında hep yapardı bunu, bir şeyler yemeyi. Sırf O’nun ile paylaşmak için onlarca resim kaydetmişti ve sadece onunla yan yana iken kıkırdamalık birkaç video da bulunuyordu kaydedilenler sekmesinde eski bilgisayarının.
Her ayrıntısını en ufak kırıntısına kadar bilmek arzusu, az biraz delilik
olsa da, her seven deli değil midir sanki avuntusu ile yaşamaya alışmıştı. O’nunla
paylaşacak o kadar çok şeyi var hissindeydi ki, “bir ömür gözlerine bakarken,
aynı anda bunları nasıl yetiştireceğiz ahir ömrümüze dek” şiirinin önündeki
masada buruşuk kağıt parçasında bir karalama olmasından öte anlam taşıması da,
kalbindeki çırpıntıyı dindirmiyordu. Onunla konuşurken ha bire, bu sakin sahil
kasabasında uzun süredir sönmüş olan umut alevlerini, özlediği o sevme
hislerini, gelecek hayallerini ve bir tutam da melankoliyi aklına getirmişti
hep bugüne dek. Vuslat arzusunun son saatleri olsa da, yarın kendisini uzun
uzun anlatsa, O’na yazdığı tüm yazıları, tüm hayalleri, tüm beklentileri ve hayal
kırıklıklarını kulağına fısıldasa, acaba üzer miyim onu endişesi vardı. Hep bir
hayal kırıklığı içerisindeydi ve biliyordu ki bir insan sürekli hayal kırıklığı
yaşıyorsa, o insan çok seviyordur. Sevmeyen, hayal kurmaz, kurulmayan hayaller
de kırılmazdı. Bunu düşünüp tekrar mutlu oluverdi.
İzleyecek ne çok film vardı sahi. Hatta sırf onunla -birlikte- izlemek
için, tekrar tekrar bayık filmleri izlemeye dahi hazırdı. Paylaşılacak ne çok
da sırrı vardı. İçinde biriktirdiği ne çok anı duruyordu anlatılası. Peşi sıra
birbirine iç döküntülerini, içine attıklarını, gelecek hayallerini de anlatmak istiyordu.
Gezdiği yerleri el ele tekrardan gezeriz planları vardı. Her şeyini ona vermeye
de razıydı zaten. Kendisiyle konuşurken bile onun hoşuna gitmeye çalışıyordu. "Ben seni iyi ederim yeğen" diyordu sevdiği bir dizi ve aklına o geldi.. Ben seni iyi ederim demek istiyordu. Sahi… Ne çok şey istiyordu. Bir an ürperdi. İstediklerinin
çokluğu mu, balkonun püfür püfür rüzgarları mı, yoksa her ikisi mi bilemedi… Kalktı
bir hırka aldı. Tekrar balkona çıktı. Gökyüzünü ve gökyüzündeki yıldızları
usulca izlemeye koyuldu. Bir yıldız seçti, vazgeçip diğerine elini uzattı. Yaklaşmakta
mıydı yıldızlar? Gün mü aydınlanıyordu yoksa balkonda geçen gece sonrası? Ne
çabuk da sabah oluvermişti. Daha sigarasını bitirmemişti halbuki küllükte yarım
halde yanan. Işık arttıkça çevredeki sesler de değişmeye başlamış, gecenin
dinginliği, bip bip bip seslerine bırakmıştı yerini. Sürekli insan sesleri
başlamış, sabah kendisiyle birlikte telaşı da getirmişti. Tüm bü kaosta tek bir
umudu ve mutluluğu vardı, “beklentisi”ne pek de vakit kalmamıştı… Derhal
hazırlanmalıydı.. Ama adım atamadı, durdu ve ilerleyemedi balkondan içeriye.
Sonra duyduğu sesle tüm hayal evreninin yerini garip bir endişe ve soru
işaretleri ile dolu kalp kırıklıkları aldı: “Doktor hanım bak! Kızım gözlerini
açtı, komadan çıkıverdi. Allah’ım sana şükürler olsun…”
Gündüz mü olmuştu, yoksa hayatının geceye çalan karanlığı yeni mi başlıyordu? Yutkundu ve gözlerini kapamaya devam etti…
Yorumlar
Yorum Gönder