Yeşil, Mavi ve Trafik Cezalarının Rotası: Fristurya Gezisi #1

İiiindim haaavuz baaaşınaaaa, biiir kı..... efendim? Yazı mı? Başladı mı? Haydaaaaa niye söylemiyorsunuz olum? Fristurya de mi? He tamam.. OOOOOO OKURUM NAAAABER YEAAA? Ya nolsun ben de 1910 tarihli Menafii Umumiyeye Müteallik İmtiyazat Hakkında Kanun’un halen yürürlükte olması üzerine bazı mütalaalar ile iştigal etmekteydim. Harbi. Aman dur hele anlatacaklarım var dinle hele. Naptım? Gezdim hocam. (ALTTA VİDEOSUNU ŞEYETTİM) Erlangen’den başlayıp, Strasbourg, Basel, Luzern, Innsbruck, Salzburg ve tekrar Strasbourg ve Erlangen düzleminde 2500 km süren bir Roadtrip yaptık. Sayın çok kıymetli Nasip M. Dağlı beyefendinin iştiraki ile 6 günlük efso bir gezi oldu. Şimdi de onun havasını atacağım bu yazıda. Evet. Şöyle aşağıya rotaları koyayım da gözünde canlansın. (Oha okuruna coğrafya cahili dedi) Los geeeehts!

Güzel bir Pazartesi akşamüstüsü Europcar’da rezerve ettiğimiz mini, ucuz, düz vites, navigasyonsuz, benzinli ve yavaş Seat Leon arabayı almak için şubeye doğru yollandım ufaktan. Gidince gerkeli belgeleri ve kredi kartını sunarken, “Ltfn dizel seçeneğini de ekleyelim mi? Ehe” demenin geziyi nasıl değiştireceğini nereden bilebilirdim ki... Ellerindeki tek dizel seçenek araba VW Golf Supervan idi ve bizimkinin 2 üst klasmanıydı. Üstelik otomatik vites ve navigasyon gibi normalde hayvan yükü para isteyen seçenekler de beleşe gelmişti. (Ballı diyorum inanmıyorsunuz ya) Araba biraz büyük olsa da verdiği konfor başkaydı. Neyse, arabayı alıp evin oraya gittim, eşyaları yükledim, hazırlık yaptım ve Salı günü sabah ezanına müteakip [valla] yola çıktım. Arabayı, navigasyon sistemini vs tam tanımadığım için ve yollara da aşinalığım az olduğundan dolayı bir yerde yanlış yola girdim. Noldu? 1 gidiş 1 geliş iki şeritli bir yola daldım ve navi U dönüşü yap dedi. Ben naptım? U dönüşü yerine telaş :D saçma bir yerde sağa çekerek, ki Allahtan yol bomboş, iki hamleli bir U dönüşü yaptım. O esnada uzaktan yaptığım mallıkları görüp yavaşlayan araba, kalp. Böyle böyle usulca giderken hız sabitleyiciyi ayarlayamadığımı farkettim, hatta arızalı olduğunu sanıp müşteri hizmetlerini aradım ve getirin bir şubeye değişelim dendi. Otobandan çıkıp bir küçük şehirdeki şubeye varmama ramak kala noldu? Hız sabitleyicinin nasıl çalıştığını keşfettim :D (mal ya...) Tekrardan otobana dönüp ilerlerken yol tıkandı ama harbi harbi kontak kapadık. 3’le gidilen otoban mı olur arkadaş... Türkiyedeki 5 şeritli otobanlar, kalp.

Genel Rota

Özel Rota

Neyse efendim, 500 km süren yolculuk akabinde Strasbourg şehrine, Nasip’i tren istasyonunun önünden almak için girdim. Almanya’nın trafik düzeninin aksine Fransa tam bir kaos. Direkt söyleyeyim, götüme kadar giren araçlar, hız sınırına uyuyorum diye korna çalan, selektör yapan mallar falan derken bir de arabanın navigasyonunda Fransa kayıtlı olmadığı için telefonun maligasyonunu [mal, navigasyon, bunların birleşimi, hani ilk üç harfini kesip.. Neyse] kullanarak tren istasyonunun oraya gittim ama Nasip yok. Nerde? Gitmiş diğer çıkıştan çıkmış............ Trafik kaosundan kurtulup 300-400 metre ötedeki AVIA benzin istasyonunda durup Nasip’e konum atmamın akabinde arabaya geldi veeee, arabayı ona teslim ettim veeee FRİSTURYA GEZİSİ, ki ismini ben buldum [FRansa, İSviçre, avusTURYA, çaktın mı? Wuhuu. BU ESPRİYİ DE Mİ ANLAMADIN? OHOOO. AŞAĞIDA VİDEOSUNU KOYDUM], resmi olarak başladı.

İlk durağımız Colmar şehriydi. Mini minnacık klasik Avrupa şehri ve ABD’deki Özgürlük Heykeli’nin mimarının doğduğu şehir. Hatta şehirde mini bir Özgürlük Heykeli de varmış ama vakitsizlikten gidemedik. Aslında Avrupa gezilerinde şehir merkezlerinin tamamını gezmeyi, Eyfel, Pisa Kulesi veya Berlin Duvarı gibi aşırı farklı ve popüler bir yapı yoksa çok mantıksız buluyorum. Her şehir aynı yapıda. Ortada bir katedral, yakınında bir kule, hediyelik eşyalar satan bir sokak, yanında kafeler sokağı, çaprazda bir tren istasyonu, ortada akan bir nehir ve nehirdeki biri eski biri yeni iki köprü. Bu. Aynısını bir karikatürde resmetmişler, konuyu ona havale ediyorum (EFT et, ehehehe). Colmar’daki bir güzel ayrıntı da, Özgürlük Heykeli’ne giden rotayı yolda minik işaretçiklerle göstermeleri. Tam ifade edemedim. Ahanda şu:

Malum karikatür

Colmar’dan çıktıktan sonra fotoğrafta efsane ötesi güzellikte olan, yeşil ve mavinin ahenk içinde dans ettiği, herkesin hayranlıkla bakakaldığı Lac-de-Kruth-Wildenstein isimli göle gidelim dedik. Aslında bu göl, Vosges Ulusal Parkında [Tam ismi: Parc naturel régional des Ballons des Vosges] ama biz bu Vosges’e girdiğimizde gölü ara ara bulamadık. Gittik yolda bir dayıya sorduk. Bölge zamanında Alman bölgesi olduğundan ve sınıra da yakınlığından dolayı çoğu kimse Almanca biliyor ama bu dayının hem Almancası hem Fransızcası leş. Neyse, o muazzam manzara fotoğrafını gösterdiğimizde Küğrütğ Gölüğ (HAYIR, KÜRT GÜLÜ DEMEDİ. KRUTH GÖLÜ DEDİ) diyerek tarif etti ve bize yolu gösterdi. 3-5 km gittikten sonra (yolda otostop yapan kızları arabaya almamanızdan niye bahsetmiyorsun lan? Vay arkadaş. Yolda kaldılar sizin yüzünüzden) göle giden yol üzerinde bir kamp yeri olduğunu gördük. Sorun şu ki, hem kampa girmemize izin vermiyorlar üye değiliz diye, hem de o yolu kullanmamıza izin vermiyorlar kamp alanının içinde diye. [“ulan yol babanın mı?” diyecektim ama sakinliğimi korudum.] Biz de taaaaa nerelerden dolanarak gölün diğer yüzüne doğru gittik. Muazzam bir umut, yanımızda kamp sandalyeleri, karnımız acıkmış, sandviçler hazır, müzik hazır, ortam hazır ve gidip müthiş manzara eşliğinde 1-2 saat geçireceğiz. Noldu? Kusura bakmayın söveceğim ama -BİİİİİİİP- GÖLÜNDE BARAJ YAPMAYA BAŞLAMIŞLAR. Baraj inşaatı nedeniyle göl kurumuş, manzaradan eser kalmamış, makyajsız instagirl gibi olmuş. Biz de moraller sıffır sıffır sıffır. Sandalyemizi atıp söve söve sandviçimizi yerken kalacak yer sorununu düşünmeye başladık. Adres yazıyoruz, gidiyoruz, corona nedeniyle kapalı. Adres yazıyoruz, gidiyoruz, kimse yok. Adres yazıyoruz, gidiyoruz, ahır çıkıyor [vallaha]. En son bir misafirhane bulduk. Girişinde de barajın inşaatındaki amblemden birkaç araba var. Heh dedik sonunda bir yerde kalabileceğiz. İçeri girdik, motelin sahibi kadın geldi, ki resepsiyonda da bi ton boş anahtar var, tam odayı verecek vs bir anda yerim yok dedi. [daha doğrusu öyle demiş, paso Fransızca konuşuluyor, ben bi halt anlamıyorum] Sonradan kafamıza dank etti ki, bizi eşcinsel sanmış kadın ve o yüzden oda vermeyip bir de ayrılırken “BOL ŞANS” demiş. Biz akşamın 9’unda Allahın köyünde söve söve başka bir yer ararken bir aileye rastladık, adam “Benim ismimle şu numarayı arayın, yer verirler” dedi. Aradık, adamı tanımıyorlar ve yer yok. Resmen kafa bulmuş bizle yani. Neyse ki zar zor 10 km ötede bir yer bulduk ve arabada yatmaktan kurtulduk... Ama özetle Fransa içindeki yerleri gezmekle alakalı olan önyargım halen devam ediyor ve Avrupa içerisinde bir yer gezmem gerekecekse, bunun Fransa olmayacağından daha da eminim artık.

Sabahın erken vakitlerinde Fransa yollarından yavaş yavaş İsviçre yollarına yollanıp Almanya-İsviçre-Fransa’nın kesişim noktasının olduğu Basel şehrine gittik. Kendi kendimize çizdiğimiz hayali sınırlardan bir anlığına kurtulup, üç ülkeyi üç saniyede gezme aktivitesini yaptık. Süper havalı lan. Kesişim noktasından ayrılıp arabayı park ettiğimiz Migros mağazasına doğru yollandık ve 2€ tutan park ücretini, ki feci ucuz normal standartlara göre, ödemek için otoparkın çıkışına geldik. Kartı okutuyoruz, ı ıh bariyer kapalı. Kredi kartını sokuyoruz, açılmıyor. Önce kredi kartını sonra park kartını sokuyoruz, yine aynı. Ters yüzden deniyoruz yine olmuyor. Bir kadına sorduk kutudan ödüyorsunuz dedi, ben o kutuyu o kutu sandım ama değilmiş. Arkada arabalar birikiyor, söverek yandan çıkıyorlar falan ama nihayetinde mağazanın biraz içiindeki ödeme yerini buldum. Ama o da ne? [Oh my God! Pardon, Oh my Allahım!!] kredi kartı kabul etmiyor ve bizde nakit İsviçre Frankı yok. Biz Frank, Euro’dan daha değerli diye sanarken bir amcadan rica ettim otoparkta 2 frank var mı hacı diye. Adam bize iyilik yaptı, 2€ karşılığında zarar ederek 2 frank verdi derken frank daha ucuz olduğunu farketmemizle bize bir hüzün gark oldu. Aynen gark. Hayır geğirmiyorum...

LÖ ŞOV

Neyse efendim, oradan basıp gezinin en iyi noktalarından biri olan Luzern’e yollandık. (Öhöm öhöm. Bir mini reklam arası vardı yalnız......) Next Next Star’ın Sunduğu Geziler Vadisi diğer yazıda devam edecek. Luzern'deki aslan avı, 60€’luk operatör kazığı, Dünya’nın en pahalı instagram story’sini çeken Nasip, Porsche süren kadın ve neyse ya fragmanlı bitiş gibi olmasın. Diğer yazıda görüşürüz hacılar. ASLANAVİSTA. Pardon... ASTALAVİSTA.

Bir yanım İsviçre, diğeri Almanya, öbürü Fransa. heheyt...

Yorumlar