Kusursuzluk mu Hayal Kırıklığı mı?: Osmanlı Devleti Üzerine

Ceeedddin dedeeeen, neeslin babaaaan (tam tersi miydi ya?)... öhöm öhöm. Ciddi bir yazı yazıyoruz burada. Uzun bir aradan sonra oturup bir eleştirel yazı yazayım dedim. Corona üzerine bir de Ramazan gelince, iyiden iyiye %5 şarjı olup kendini kapatan telefon moduna geçtim. Neyse efendim, konu biraz karmaşık ve linç edilmeye müsait bir konu. Yazının en başından belirteyim de, sonradan küfürlü-tehditli-ekşisözlüklü-ahaberli bir lince maruz kalmayayım. Konumuz Osmanlı Devleti ve bugünkü perspektifimden yapacağım bir takım eleştiriler. Bu demek değil ki, Osmanlı büyük ve ihtişamlı olmayan bir devlet. 1299 ile 1920 arasındaki 600 seneyi aşkın bir sürede kaç bin metrekarelik bir toprağa hükmetmek takdire şayan ve bazı yönetimsel biçimleriyle örnek alınası. Fakat diğer yandan, bizlere yıllardır öğretilen ve dünya tarihinin en iyisi olarak belletilen bir devlet olarak da nitelendirmem mümkün değil. Ben buraya eleştirileri yazayım, övgüler zaten her yerde bulunabilir. Bunun sonucunda da bir sentez yapıp sonuca ulaşabilirsin okurum. He bir de şunu da ifade edeyim, bir akademik makale gibi atıflı - sayteyşınlı bir yazı yazmayacağım. Okuduklarım ölçüsünde aklımda kalanlar ve not ettiklerimi buraya yazacağım. Sonra gelip de, "aaa sen bu bilgiyi nerde buldun, ispatla!" demeyin. Hiç uğraşasım yok ama emin olun var o bilgi. Neyse, başlıyoruz, gayet ciddili. Haaaydi, ya Allah! (mehter marşı stayla) [yine bir mini ek, tüm bu eleştirileri yaparken “e kardeşim bunlar İslam dini yüzünden, ondan geri kalmışız bla bla” diyene Batman’ın -bir bitmediniz mk- karikatürünü ücretsiz yollayabilirim]


Şimdi efendim Osmanlı Devleti malum, özellikle Kanuni döneminin sonuna dek birçok şehri fethetmiş, topraklarını genişletmiş ve bununla birlikte İstanbul odaklı tonla anıt, abide, eser yapmış. Bununla ilgili olarak en ünlüsü de Mimar Sinan tabii. Fakat İstanbul’a, ve daha öncesinde başkent olan Bursa, Bilecik ve Edirne’ye ve şehzadelerin sancağı olan şehirlere, devasa ve dehşetengiz büyüklükte ve harcamadaki eserler yapılmasına rağmen, bunların dışında örneğin Balkanlar, Güneydoğu Anadolu, Doğu Anadolu, Karadeniz, İç Anadolu ve Ege bölgelerinde (e kim kaldı ki zaten :D) ne mimari bir eser ne de bu yöre insanına gelişimlerini ve idamelerini sağlayacak bir imkan sağlamamış / meydana getirmemiş. Taşra olarak nitelendirilen bu bölgelerdeki insanlar, ülkenin savaş odaklı politikası için ya bir asker, ya da askere teçhizat ve yiyecek sağlayacak kaynak – tebaa olarak görülmüş. Şimdi bir ton örnek verilebilir, yok şurada bu var falan diye ama bu örnekler ya şehzade şehrindeki bir mini-saray, ya savaşa giden ordunun geçebilmesi için yapılan bir köprü veyahut bir vezirin halasının oğlunun yaptırdığı çeşme. Memleketim Birecik’te bile Osmanlı döneminden değil, Selçuklu döneminden kalma camiler, hamamlar vs. mevcut. Yüzyıllarca Fırat nehrinden insanlar karşıya kayıkla geçmiş, ki köprü yapma teknolojisi mevcut bkz., Mimar Sinan’ın yaptığı köprüler, ve bir vali-vezir-sadrazam vs bile ya şuraya bir köprü yapalım dememiş. Birecik’te, Osmanlı ordusunun Yavuz döneminde güney seferleri  için buradan gemilerle karşıya geçtiği vs övülür de, bir Allah’ın kulu da demez ki, “madem geldiniz bir köprü yapın arkadaş”. Bu benim verdiğim çok spesifik bir örnek ama Birecik de Osmanlı döneminde gayet ticaret yolu üzerinde ve büyüklüğe sahip bir sancak şehri hani. Herkes kendi şehrinde [yukarıda belirttiğim gibi, BAŞKENT, SAVAŞ İÇİN BİR ARA ŞEHİR VEYA ŞEHZADE ŞEHRİ DEĞİLSE] bir Osmanlı eseri (monument, evet) olup olmadığına bakabilir.

Bu kadar fetih ve savaş odaklı bir ülke olmasının yanında, evet bolca toprağa sahip olunmuş ama [DİKKAT, ÖRNEKLERLE DOLU UZUN CÜMLE UYARISI] yıllarca sarayda da entrikalar eksilmemiş, kardeşler boğdurulmuş, [şimdi ama devletin bekaaası diyenler olabilir ama 3 aylık bebeği öldürtmek neyin bekası hacılar söyler misiniz? Adam gidiyor kardeşini öldürtüyor, boğdurtuyor, zindana atıyor, belki de işkence ediyor. Lan kardeşi ha… Sorsan fetva almış. E fetvalar siyasi iradenin atadığı Şeyhülislamın o siyasi otorite için verdiği kararlar değil midir? Hangi din anlayışı 3 aylık bebeği öldürmeyi makul görür], savaşta esir düşenlerin eşleri / kızları veya işgal edilen yerdeki kadınlar cariye alınmış ve padişahın hizmetinde itinayla kullanılmış, hatta bu kadınların bazıları zorla Müslüman yapılmış, işgal edilen şehirlerdeki gayrimüslim çocuklar saraya alınmış, evlenmeleri vs yasaklanarak tam bir savaş makinesi haline getirilmiş, Yeniçeri ismiyle hem savaşlarda  padişahın kendi has ordusu olarak öne çıkmış, hem de darbeler yapıp cülus bahşişi için sadrazam kellesi almış, çöküş döneminde yalvar yakar dış borç alıp, sonra gidip bir ton saray inşa edilmiş. Ya daha saraydaki eşcinsellikten, padişaha tecavüz edilmesinden ve akabinde öldürülmesinden [Genç Osman], padişahın bileklerini keserek öldürmekten [Abdulaziz] falan bahsetmiyorum. Daha bunlar genel geçer bildiklerimiz ve bunun dışında bize öğretilen ve o dönemin kaynaklarında da devlet baskısı neticesinde yer almayan neleeeer neler olmuştur Allah bilir. Dahası, çok da ihtişamlı süper denilen Kanuni döneminde gidip dış borç alınmış. Ya hacılar, bakın o dönem kasalar altın dolu, sen gidiyorsun borç alıyorsun. [Fikrim geldi: Benim gözümde Osmanlı padişahları arasında Fatih’in yeri tamamen farklıdır. Hem ülkeyi sağlam temelleri oturtması hem de diğer padişahlardan tamamen farklı bir profil çizmesi nedeniyle. Kardeş katli? Zaten onu ayrıca eleştirdim]

Ya hani dedik bu bir savaş devleti, halkına yatırım yapmıyor, başkent ve ordu odaklı falan filan. E diğer yandan yükseliş ve bir mertebeye kadar duraklama dönemindeki başarılardan sonra ne savaş alanında ne masada, Kurtuluş Savaşı dönemine dek bir başarı kazanılmamış. Ruslarla defalarca savaşılmış, tek galibiyet İngiliz-Fransız desteğiyle olmuş. İttihat ve Terakki yönetiminde Sarıkamış gibi büyük bir askeri fecaat yaşanmış. [Abi bu emri veren kişi ASKER ve YÖNETİCİ. O dönemin en üst düzey insanlarından ve bile bile binlerce askeri donarak ölüme yollamış. Şaka mısın sen Enver Paşa?] E askeri anlamda mükemmel olamamışız, [bakın bütçenin tamamı, ülke politikalarının tümü askeri harcamalara gidiyor ha, ondan dolayı mükemmellik bekliyorum] bari yönettiğin topraklardaki insanlara dilini öğret [gidip de asimile et demiyorum o ayrı], kültürünü yay, o insanlara üst bir Osmanlı kimliği benimset [ABD’liyim diyen Çinli örneği] vs ama onlar da yok. Üstelik gitmiş, dilini Arapça ve Farsça kökenli literatürle doldurmuşsun. 

Ermeni olayları ile alakalı tartışmalara hiç ama hiç girmiyorum. Eğer soykırım ise, zaten konuşmaya gerek yok. Skandal zaten. Eğer soykırım değil, zorunlulukların neticesinde meydana gelen bir “zorunlu göç” sonucunda savaşın da etkisiyle, bu göçteki insanlar korunamamış ve bunun sonucunda ölmüşse, bu da devletin bir sorumluluğu değil midir? Göçe tabi tutulan her insan, devlete karşı isyan mı etmiş ve savaşta Osmanlı’ya karşı mı mücadele vermiştir? Silah eline almayan kadın, yaşlı ve çocukları göç ettirmenin ne faydası var? Bu insanların tamamının mallarına el konulması ise ayrı bir husus. Linç geliyor bitiriyorum :D

Böyle işte efendim, yüzyıllara sığan bir hakimiyette ve böyle bir devlette her şey mükemmel olamaz biliyorum ama asıl tepkim ve bu eleştirileri yazma sebebim, sanki her şey mükemmelmişçesine yapılan yorumlar, çekilen diziler, filmler ve duyulan hayranlıklar… Neyse sakinim… Görüşmek üzere, Allah’a emanet :)

Yorumlar