Bloga Hoşgeldin. Burası Hukuk Öğrencilerinin, Hukuk Severlerin ve İyi Niyetli Üçüncü Kişilerin Buluşma Noktası!
Erlangen’de Yeni Yıl, Bolca Umut ve Önemli Soru: Şilililer Türk mü? #4
Bağlantıyı al
Facebook
X
Pinterest
E-posta
Diğer Uygulamalar
-
Cingıl beeels cingıl beeeels cingıl oool dı veeey. Naaaber blog ahalisi?
2019 yılının ilk %5lik dilimi nasıl geçiyor? Bir yıldır görüşmeyeli nasılsın?
Efendim? Aaaaa valla kapadı blogu ya. Yav dur hele ya. Tamam ama bu espri artık
klasikleşmiş bir espri hani. Bir aydır yazmayalı blogu özlediğimi farkettim.
Hea bu arada blog okuma sayısı da düştükçe düşüyor. 400lerden 100lere geldik
yazı başı bu nedir arkadaş ya? Su mu yakıyor site? Lütfen biraz gayret :D Neyse
hadi başlayalım hadi, anlatacak çooook şey var! Los geeeeht’s (zengin kalkışı
gibi başladı yazı. Kesin bir pislik var ha)!!!
Okurum güzel bir haberle başlayayım. YouTube platformuna geçiyorum. Evet, valla ya. Yotıbır olmuyorum hayır. Gerçi evet. Ama kar amacı
gütmüyorum. Koyun güdüyorum. Ehehe. (komik mi bu şimdi?) Yav baktım blogda
yazdığım şeyleri zaten ses olarak falan arkadaşlara zaten atıyormuşum. Onun bir
de görüntülüsü neden olmasın dedim. Maksat yine kendime bir hatıra olması.
(Heee inandık. Anca para kazan, sonra blogu unut sil falan. Biliyorum ben bu
senaryoyu) İsmi mi? Beynelmilel Dağarcık. Tatatataaaam! Bence de süper isim
hacı. Konsepti de şimdiki gezi yazılarının görüntülü hali. Yazılar aynen devam.
Bir de üstüne aynı şeyleri görüntülü olarak YouTube platformuna koyacağım.
Yalnız da değilim. Kanal açılınca tanışırsınız :D Ama şunu söylim, valla süper
olacak. Linki de şöyle usulca bırakıyorum. Videolar yayınlandıkça kanalda yazı olarak
da paylaşımını yapacağım. Bakalım gittiği yere kadar. Kamera falan da almadım
bu arada. Ayfon marka telefonumun bu işi görebileceğini ümit ediyorum. Bunun
yanında bir de geçen ay PlayStation aldım BlackFriday indirimlerinden
faydalanarak (Baban sesleniyor: “Heh tam senlik, oturup derse falan çalışma
anca oyun oyna, video çek falan. Aferin oğlum. Kalkayım iki sayfa Kuran
okuyayım falan yok!”) ve Fifa19 oyunu ile birlikte oynamaya başladım ama tabi
vakit buldukça. (hee evet evet. Günde 10 saat oynarsın sen başına oturunca)
Neyse efendim başka ne oldu? Gözlüğümün sapı kırıldı ve hem de durduk yere.
Sabah bir uyandım gözlüğü masada elime bir aldım çıt etti sapı yere düştü.
Malum gözlük derecemin yüksek olmasından ötürü gözlükçüye gidene dek türlü
türlü işkencelere maruz kaldıktan sonra gözlükçüyü buldum [şehir merkezinde
rastgele bir gözlükçü] ama sorun şu ki, gözlüğümün markasında [Prada] (ooooo
hava attı. Ooooo zengin. Ooooooo ultramilyarder) çerçeve yok. Rica ettim ve yapıştırdı
gözlüğün sapını ve inanır mısınız para almadı. Bir Almandan hiç beklemeyeceğim
bir davranıştı valla. Sonra benim gözlük markasını Google’da aradım ve Erlangen’de
bir gözlükçü önerdi Google. Oraya gittim. Oradaki abla bayaaaaaa bayaaaa yardımcı
oldu. Kendinde de Prada marka yokmuş ama patronum duymasın, şuralara da bakın
diyerek bir iki gözlükçü önerdi. Hatta eğer 30 dakika bekleyebilirseniz
gözlüğün sapını iyi bir biçimde yapıştırayım dedi. (Lan? Neden? Ne verdin lan
kadına? Rüşvet? Çakaaaaaaal) 30 dakikalık bekleyişin ardından döndüğümde
sapasağlam bir gözlük sapı –ama UHU’lu halde, vidalı değil- beni bekliyordu.
Para da istemedi. Daha da şaşırdım. Daha sonra bir gözlükçüye daha gittim.
Artık yılmıştım. Şehrin en lüks yerindeki gözlükçüydü bu. Evet Prada
gözlüklerimiz var ama sipariş etmemiz lazım dedi. Tamam dedim kaderime razı
oldum. 4-5 gün sonra gözlüğün geldi diye aradı gözlükçü, gittim. Değişmişken
iki sapı da değiştireyim dedim. E ne kadar ödedim? 57€. Evet yuh... Ama ne
yapacaksın ya.. El mahkum. Heh tüm bu gözlüksel durumları nasıl izah ettim peki
Almanca? [Mesela Almanya’dan mı aldınız, hangi şehirden aldınız? Garantisi var
mıydı? türünden sorular soran gözlükçüye yanıt veremedim] İngilizce tabiğ :D O
kadar Almancam yok henüz. Hatta Almancasal eksiklik ile alakalı otobüste
yaşadığım bir rezilliği de anlatıvereyim.
Evet bunların hepsi Bedava :/ ben mutlu
Otobüste gidiyorum ve otobüs tıklım tıklım. Köyüme vardığımızda ve ineceğim
durakta otobüs durdu fakat sıkıntı şu... Kapıyı açmayı unuttu önden yolcular
binerken. Heh. Ne derim normalde Türkiye’de? “Kaptan, orta kapııı”. Burada
nasıl çevireyim allasen? “der Kapitän, die mittlere Tür” [Chicken Translate
seviyesi Almanca çeviri kurslarına hoşgeldiniz.] O esnada heyecandan saçma
sapan bir çeviri yaptım “Können Sie bitte die Tür öffnen bitte” dedim. Doğru
mu? Bilmiyorum ama işte bu özgüvensizlik sonucu bunu söylerken yüksek bir tonda
söylemedim. Sanki fısıldarcasına söyledim. Beni gören teyzeler yüksek sesle
söyle dedi gülümseyerek. Aynı saçma çeviriyi yapmamak için “Entschuldiguuuung” [Pardoooooon]
dedim. Yaşlı teyzeler de “Die Tür auf” dedi. Ama açıldı kapı sonuçta. Ama
otobüsten dışarı adımını atan ben tam bir sümsük özgüvensizliği içerisinde
evime doğru gittim duraktan. Kaç saat sonra anca düzeldim fakat tabi etkileri
halen devam ediyor :/
Soldan Sağa: ben, Paula, Arlette, Malte, Fei
Türk berberine gittim her zaman gittiğim. Aslında gitmek de istemiyorum
çünkü iğrenç traş ediyor ve çok konuşuyor. Sordum soruşturdum. Adam Erlangen’in
en iyi berberiymiş :D Bak yeminle babamın çocukluktan beri gittiği berberi
Berber Celal bile bu adamdan iyi o derece. Adama sakalları kenardan kısalt
dedim, aynı duruyor. Saçın makasla biraz kısalt sadece dedim, makine ile saça
daldı. Yine tatmin olmadan berberden ayrıldım. Heee peki Türkiye’de berberler
çok mu farklı? Hacılar benim memleketteki berberimin koltuğuna oturunca “her
zamankinden” deyip uyuyorum. Bundan büyük konfor olur mu ya? Buradaki ise anca
kafa s.kiyor :/ Napalım el mahkum... Berbere giderken yolda fakültenin
duvarlarında üniversiteyi eleştiren bol bol afiş gördüm. FAIL yazıyordu.
Üniversitenin adı FAU. Heh işte bu benzerliği kullanarak eleştirmiş öğrenciler.
Bizde olsa? O öğrenciler bulunur, disipline gönderilir, savunması üstünkörü
alınıp kuvvetle muhtemel okuldan da uzaklaştırma alır. Burada? Çıt yok ve
afişler günlerdir duruyor. Hatta buraya ilk geldiğimde dil partneri ilanı asmak
için asistan arkadaşlar panoya ilan yapıştır dediler. Ben de klasik Türk
üniversitesi alışkanlığı ile “e dekanın rektörün falan onayı lazım değil mi?”
dedim. “Hayır neden gereksin ki? Kişiler ihtiyaçlarını belirtmek için neden
dekandan izin alsın ki?” dediler. Yerin dibine girdim. Bu da böyle bir
eleştirisel farklılık içeren bir anıdır.
Herkes köylerde yaşayan yabancıları dindar Hristiyan olarak bilir değil mi?
Heh bunun tam aksine şahit oldum. Ofiste bir gün Max ile konuşup sohbet
ediyoruz. Konu yılbaşı kutlamalarına geldi. Oturdu geleneklerini anlattı
uzunca. İşte şunu yaparız, şu ilahiyi söyler bazen aileler, şunu yeriz, şunu
içeriz, şunu hediye veririz falan diye bol bol sohbet ettik. En son kiliseye
konu gelince, pek kişi köyde kiliseye gitmez, kilisenin çanları da –normalde olması
gerekenin aksine- geceleri ve Pazar günleri erken çalmaz dedi. Niye dedim, köy
halkı rahatsız oldukları için karşı çıkmışlar ve köydeki oylama sonucunda bu
çan çalma bu saatlerde iptal edilmiş. Onun dışında eğer kısmet olursa da Alman
ehliyeti almaya niyetlendim. Yaklaşık 600-700€ tutan bu işlem için ehliyet
sınavına hazırlanmam, maksimum üç yanlış yaparak sınavı geçmem ve çok zor olan
pratik sınavında da başarılı olmam gerekiyor. Sınava girdikten sonra ve
kaydolursam girmeden önce nedir ne değildir buraya yazacağım. Millet
nasiplensin. :D
Çok havalı sonuna LLM koyunca :D
Welcome Centre iki tane etkinlik düzenledi ve onlara katıldım. Biri “Doktora
veya Post-Doc Yapan Uluslararası Öğrenciler Geleneksel Yıl Sonu Buluşması” idi.
Ona gittik ben, Paula ve Arlette. Açılış konuşması dinledik, yedik, içtik,
sohbet ettik, Paula sevgilisi Malte ile nasıl tanıştığını yine yeni yeniden
uzunca anlattı, Almancasal ve İngilizcesel pratik yaparak yine yedik içtik, orada
Arlette ve Paula, Fei ile tanıştılar, ben orada dışlandım :D kız kıza muhabbet
ederken iki tane de Alman kız geldi, onlar da muhabbete dahil oldu, ben salt
izleyici konumuna düştüm, FAU tarafından verilen çanta, kalem, kek vesair türlü
türlü hediyelerimizi aldık, fotoğraflarımızı çekildik ve bu kadar. Bunun bir
diğeri de “Geleneksel Uluslararası Doktora ve Post-Doc Öğrencileri Krismıs
Kutlaması Buluşmaları” idi ve ona da katıldım. Neden? Çünkü bedava yiyecek :D
Bu sefer Paula gelmedi, benle Arlette idik. (Sebep? Koca şehirde başka adam mı
yok :D) Yine orada da açılış konuşması dinledik, kırismıs ilahisi söylediler
onu dinledik, sıcak meyve suyu olan Kinderpunsch içtim, yedik, içtik, sohbet
ettik falan filan ve yine dağıldık. Fakat ilginç olan nokta şu, bu iki
buluşmada benim haricimde toplam Türk sayısı 1 (bir, one, eins, uno). Hiçbiri
böyle şeylere katılma derdinde değil gibimsi ve cidden ülkecek niye bu halde
olduğumuzu anlayabiliyorum. Bitti mi? Hayır. Paula, Malta, Arlette, Fei ve ben
Kırismıs Pazarı’na gidek dedik. Buluştuk, orada Meksikadan gelen çift ile
sohbetten sonra [Tabi ben dinleyici] filmlerden konuştuk, ben yine sıcak meyve
suyu Kinderpunsch içtim, onlar Glühwein içtiler [sıcak şarap] (yaaa bırak, sen
de içtin demi?) sonra olaysız dağıldık. Böyle bir etkinliksel anım oldu. Tabi
böyle bir yoğunluktan sonra Paula memleketine gitti, Arlette geziyor, Fei kayıp
ve ben tek kaldım /: Feci boşluğa düştüm, imdat.
Sebep???
Akabinde yine Arlette ile (Sebep? HAYIRDIR SEN BİLAAADER?) [Yok lan durun,
düşündüğünüz gibi değil] Nürnberg’deki Kırismıs Pazarına ve Türk Restoranına
gidelim dedik. Türk restoranında ben Cağ kebabı yerken Arlette için karışık
söyledik. Sonra üstüne sütlaç yedik. Sonra o bir de çay içti. Yemek esnasında
öğrendiğime göre bizim aynı sütlaç Şili’de de var. Aynı yemekler Şili’de de
var. Çoğu adetimiz Şili’de de var. Sonra düşündüm acaba Şilililer Türk mü?
Türkler Şilili mi? (Şilililililililiiiii) Hesabı ödeyip çıktıktan sonra [bunu
ben ödedim, bir sonrakini o ödeyecek. İnşallah :D] [Ekleme yapayım, çakal
restoran sahipleri bahşişi de fişe ekliyor kendi kafasına göre. Ben de buna hiç
bakmadan yakın miktarlarda bahşiş koydum. Tabi bunu eve varıp fişe bakınca
farkettim. Bir Fincan olarak zaten bahşiş vermeye zor alışan bünyem bir kaç gündür
o garsona küfürler ediyor ve rüyalarıma giriyor kendileri.] Tabi karnımız tok,
nefes bile zor alıyoruz. Yürüye yürüye Kırismıs Pazarına gittik, orada turlarken
Arlette [ki ben kendini koyu katolik sanıyordum, dine mensup değilmiş] İslamla
alakalı bolca soru sordu. Yanıtladım (oooooo sende cennet garanti desene hacı).
Oradaki ve Türkiye’deki bayram geleneklerinden bahsettik ve mutlu mutlu evlere
dağıldık Erlangen’e vardıktan sonra. (Çakaaaaaaal) [Dur karıştırma ortalığı ya.
Bak bir bilgi vereyim. Biz “çorba içmek” derken Almanlar ve İngilizler “çorba
yemek” diyor. Şili’de de “içmek” deniyormuş. Bunun sebebini Chris ile konuştuk –ki
kendisi bir süredir hasta ve konuşamıyor dişinden ötürü. Gute Besserung!- ve şu
kanıya vardık: Zengin ülkelerde çorba içinde bolca malzeme olduğundan “yemek”
derken, bizde fakir ülkelerde malzeme az su çok olduğu için “içmek” demişiz. Bu
da böyle bir bilgidir.] [Fincan ailesi tarihinde ilk kez bir çekilişten bir
eşya kazanan birey olarak gurur duyuyorum a dostlar. Makus talihimizi yenmiş olabilirim. Üniversitenin Facebook sayfasında yılbaşı çekilişi vardı. Orda Lebkuchen-Zencefilli
Kek kazandım. (Peeeh :D). Hayır bu niye önemli? Fincan ailesi bireyi 10 ödül
verilecek ve 11 kişinin katıldığı çekilişte ödül kazanamayan tek kişi olma becerisinde
genlere sahip. Olay o :D] Şili'de bulunan Nazi Paul Schafer tarafından kurulan Colonia Dignidad isimli örgütü (https://tr.wikipedia.org/wiki/Colonia_Dignidad) öğrendikten sonra da, Dünya'da ne kadar az şey bildiğimin farkına vardım. Ne büyük dramlar ne büyük vahşetler....
Benim kola? Masanın altında saklıyorum :D Türkiye'dekinin tersi
Son olarak; sayın hocam, Profesörüm, danışmanım, doktora babam, arım, balım,
pet..... öhöm öhöm tüm asistanları bara –Kneipe- davet etti. Fakat şöyle bir
şey var, hesaplar Alman usulü :D Dil kursundan sonra gittim ben de. Kolam
eşliğinde mutlu mutlu sohbet ederken 2 saatlik bir sürenin sonunda bir anda
bende şalterler attı. Heh noldu o an? Konuşulan hiçbir diyalogu anlamamaya
başladım, beynim uyuştu, sarhoşumsu bir moda girdim. Bu niye oluyor bilen varsa
ve açıklarsa söz bir kola :D Masadan kalkarken “bendensin” diyerek benim fişi
alan hocama karşı sevgim daha da artarken “kürsü”mü daha da sevmeye başladım :D Ich liebe euch LS! Keza Nürnberg-Wolfsburg maçı için yine stattaydım. -4 derece soğukta maç izledim (hayırdır kafayı mı yedin? Deli mi s.kti? Rahat mı battı) ve yine yeni yeniden yenildik. Ligde 17. sırada olan takım bi halt da oynamıyor ve sene sonu muhtemelen düşeceğiz. Bende bundan istifade protestomu ettim :)
Neyse efendim daha da uzatmadan... [lütfen okuyunuz :D] Sayın değerli,
sağlam ciğerli, bazen üzüntülü, bazen kederli, su gibi akan, şimşek gibi çakan
muhterem okur, kalbimin en derin köşesinde, gülsuyu şişesinde saklamış olduğum
selamlarımı sunar hürmetler ederken, yeni yılını kutlar; hayırlara vesile
olmasını evvela seni, beni, gemideki dümeni, tarladaki dikeni, dünyada olup
biteni, gurbette hasret çekeni, baharı yazı, kemanı sazı, bahçedeki kazı,
erkeği kız, insandaki nazı, yaratan Cenab-ı Hak’tan niyaz eder, yeni yılın
sizlere, sevdiklerinize ve ailenize sağlık, huzur, mutluluk, afiyet ve para
getirmesini temenni ederim :D Seneye görüşürüz esprisi yapanlar da bu
kapsamdadır.
Yorumlar
Yorum Gönder