Erlangen’de Yeni Yıl, Bolca Umut ve Önemli Soru: Şilililer Türk mü? #4

Cingıl beeels cingıl beeeels cingıl oool dı veeey. Naaaber blog ahalisi? 2019 yılının ilk %5lik dilimi nasıl geçiyor? Bir yıldır görüşmeyeli nasılsın? Efendim? Aaaaa valla kapadı blogu ya. Yav dur hele ya. Tamam ama bu espri artık klasikleşmiş bir espri hani. Bir aydır yazmayalı blogu özlediğimi farkettim. Hea bu arada blog okuma sayısı da düştükçe düşüyor. 400lerden 100lere geldik yazı başı bu nedir arkadaş ya? Su mu yakıyor site? Lütfen biraz gayret :D Neyse hadi başlayalım hadi, anlatacak çooook şey var! Los geeeeht’s (zengin kalkışı gibi başladı yazı. Kesin bir pislik var ha)!!!

Okurum güzel bir haberle başlayayım. YouTube platformuna geçiyorum. Evet, valla ya. Yotıbır olmuyorum hayır. Gerçi evet. Ama kar amacı gütmüyorum. Koyun güdüyorum. Ehehe. (komik mi bu şimdi?) Yav baktım blogda yazdığım şeyleri zaten ses olarak falan arkadaşlara zaten atıyormuşum. Onun bir de görüntülüsü neden olmasın dedim. Maksat yine kendime bir hatıra olması. (Heee inandık. Anca para kazan, sonra blogu unut sil falan. Biliyorum ben bu senaryoyu) İsmi mi? Beynelmilel Dağarcık. Tatatataaaam! Bence de süper isim hacı. Konsepti de şimdiki gezi yazılarının görüntülü hali. Yazılar aynen devam. Bir de üstüne aynı şeyleri görüntülü olarak YouTube platformuna koyacağım. Yalnız da değilim. Kanal açılınca tanışırsınız :D Ama şunu söylim, valla süper olacak. Linki de şöyle usulca bırakıyorum. Videolar yayınlandıkça kanalda yazı olarak da paylaşımını yapacağım. Bakalım gittiği yere kadar. Kamera falan da almadım bu arada. Ayfon marka telefonumun bu işi görebileceğini ümit ediyorum. Bunun yanında bir de geçen ay PlayStation aldım BlackFriday indirimlerinden faydalanarak (Baban sesleniyor: “Heh tam senlik, oturup derse falan çalışma anca oyun oyna, video çek falan. Aferin oğlum. Kalkayım iki sayfa Kuran okuyayım falan yok!”) ve Fifa19 oyunu ile birlikte oynamaya başladım ama tabi vakit buldukça. (hee evet evet. Günde 10 saat oynarsın sen başına oturunca)


Bu mudur? Budur. 

Yaşasın Yemek Yemek konulu
Neyse efendim başka ne oldu? Gözlüğümün sapı kırıldı ve hem de durduk yere. Sabah bir uyandım gözlüğü masada elime bir aldım çıt etti sapı yere düştü. Malum gözlük derecemin yüksek olmasından ötürü gözlükçüye gidene dek türlü türlü işkencelere maruz kaldıktan sonra gözlükçüyü buldum [şehir merkezinde rastgele bir gözlükçü] ama sorun şu ki, gözlüğümün markasında [Prada] (ooooo hava attı. Ooooo zengin. Ooooooo ultramilyarder) çerçeve yok. Rica ettim ve yapıştırdı gözlüğün sapını ve inanır mısınız para almadı. Bir Almandan hiç beklemeyeceğim bir davranıştı valla. Sonra benim gözlük markasını Google’da aradım ve Erlangen’de bir gözlükçü önerdi Google. Oraya gittim. Oradaki abla bayaaaaaa bayaaaa yardımcı oldu. Kendinde de Prada marka yokmuş ama patronum duymasın, şuralara da bakın diyerek bir iki gözlükçü önerdi. Hatta eğer 30 dakika bekleyebilirseniz gözlüğün sapını iyi bir biçimde yapıştırayım dedi. (Lan? Neden? Ne verdin lan kadına? Rüşvet? Çakaaaaaaal) 30 dakikalık bekleyişin ardından döndüğümde sapasağlam bir gözlük sapı –ama UHU’lu halde, vidalı değil- beni bekliyordu. Para da istemedi. Daha da şaşırdım. Daha sonra bir gözlükçüye daha gittim. Artık yılmıştım. Şehrin en lüks yerindeki gözlükçüydü bu. Evet Prada gözlüklerimiz var ama sipariş etmemiz lazım dedi. Tamam dedim kaderime razı oldum. 4-5 gün sonra gözlüğün geldi diye aradı gözlükçü, gittim. Değişmişken iki sapı da değiştireyim dedim. E ne kadar ödedim? 57€. Evet yuh... Ama ne yapacaksın ya.. El mahkum. Heh tüm bu gözlüksel durumları nasıl izah ettim peki Almanca? [Mesela Almanya’dan mı aldınız, hangi şehirden aldınız? Garantisi var mıydı? türünden sorular soran gözlükçüye yanıt veremedim] İngilizce tabiğ :D O kadar Almancam yok henüz. Hatta Almancasal eksiklik ile alakalı otobüste yaşadığım bir rezilliği de anlatıvereyim. 

Evet bunların hepsi Bedava :/ ben mutlu
Otobüste gidiyorum ve otobüs tıklım tıklım. Köyüme vardığımızda ve ineceğim durakta otobüs durdu fakat sıkıntı şu... Kapıyı açmayı unuttu önden yolcular binerken. Heh. Ne derim normalde Türkiye’de? “Kaptan, orta kapııı”. Burada nasıl çevireyim allasen? “der Kapitän, die mittlere Tür” [Chicken Translate seviyesi Almanca çeviri kurslarına hoşgeldiniz.] O esnada heyecandan saçma sapan bir çeviri yaptım “Können Sie bitte die Tür öffnen bitte” dedim. Doğru mu? Bilmiyorum ama işte bu özgüvensizlik sonucu bunu söylerken yüksek bir tonda söylemedim. Sanki fısıldarcasına söyledim. Beni gören teyzeler yüksek sesle söyle dedi gülümseyerek. Aynı saçma çeviriyi yapmamak için “Entschuldiguuuung” [Pardoooooon] dedim. Yaşlı teyzeler de “Die Tür auf” dedi. Ama açıldı kapı sonuçta. Ama otobüsten dışarı adımını atan ben tam bir sümsük özgüvensizliği içerisinde evime doğru gittim duraktan. Kaç saat sonra anca düzeldim fakat tabi etkileri halen devam ediyor :/ 

Soldan Sağa: ben, Paula, Arlette, Malte, Fei
Türk berberine gittim her zaman gittiğim. Aslında gitmek de istemiyorum çünkü iğrenç traş ediyor ve çok konuşuyor. Sordum soruşturdum. Adam Erlangen’in en iyi berberiymiş :D Bak yeminle babamın çocukluktan beri gittiği berberi Berber Celal bile bu adamdan iyi o derece. Adama sakalları kenardan kısalt dedim, aynı duruyor. Saçın makasla biraz kısalt sadece dedim, makine ile saça daldı. Yine tatmin olmadan berberden ayrıldım. Heee peki Türkiye’de berberler çok mu farklı? Hacılar benim memleketteki berberimin koltuğuna oturunca “her zamankinden” deyip uyuyorum. Bundan büyük konfor olur mu ya? Buradaki ise anca kafa s.kiyor :/ Napalım el mahkum... Berbere giderken yolda fakültenin duvarlarında üniversiteyi eleştiren bol bol afiş gördüm. FAIL yazıyordu. Üniversitenin adı FAU. Heh işte bu benzerliği kullanarak eleştirmiş öğrenciler. Bizde olsa? O öğrenciler bulunur, disipline gönderilir, savunması üstünkörü alınıp kuvvetle muhtemel okuldan da uzaklaştırma alır. Burada? Çıt yok ve afişler günlerdir duruyor. Hatta buraya ilk geldiğimde dil partneri ilanı asmak için asistan arkadaşlar panoya ilan yapıştır dediler. Ben de klasik Türk üniversitesi alışkanlığı ile “e dekanın rektörün falan onayı lazım değil mi?” dedim. “Hayır neden gereksin ki? Kişiler ihtiyaçlarını belirtmek için neden dekandan izin alsın ki?” dediler. Yerin dibine girdim. Bu da böyle bir eleştirisel farklılık içeren bir anıdır.

Herkes köylerde yaşayan yabancıları dindar Hristiyan olarak bilir değil mi? Heh bunun tam aksine şahit oldum. Ofiste bir gün Max ile konuşup sohbet ediyoruz. Konu yılbaşı kutlamalarına geldi. Oturdu geleneklerini anlattı uzunca. İşte şunu yaparız, şu ilahiyi söyler bazen aileler, şunu yeriz, şunu içeriz, şunu hediye veririz falan diye bol bol sohbet ettik. En son kiliseye konu gelince, pek kişi köyde kiliseye gitmez, kilisenin çanları da –normalde olması gerekenin aksine- geceleri ve Pazar günleri erken çalmaz dedi. Niye dedim, köy halkı rahatsız oldukları için karşı çıkmışlar ve köydeki oylama sonucunda bu çan çalma bu saatlerde iptal edilmiş. Onun dışında eğer kısmet olursa da Alman ehliyeti almaya niyetlendim. Yaklaşık 600-700€ tutan bu işlem için ehliyet sınavına hazırlanmam, maksimum üç yanlış yaparak sınavı geçmem ve çok zor olan pratik sınavında da başarılı olmam gerekiyor. Sınava girdikten sonra ve kaydolursam girmeden önce nedir ne değildir buraya yazacağım. Millet nasiplensin. :D

Çok havalı sonuna LLM koyunca :D
Welcome Centre iki tane etkinlik düzenledi ve onlara katıldım. Biri “Doktora veya Post-Doc Yapan Uluslararası Öğrenciler Geleneksel Yıl Sonu Buluşması” idi. Ona gittik ben, Paula ve Arlette. Açılış konuşması dinledik, yedik, içtik, sohbet ettik, Paula sevgilisi Malte ile nasıl tanıştığını yine yeni yeniden uzunca anlattı, Almancasal ve İngilizcesel pratik yaparak yine yedik içtik, orada Arlette ve Paula, Fei ile tanıştılar, ben orada dışlandım :D kız kıza muhabbet ederken iki tane de Alman kız geldi, onlar da muhabbete dahil oldu, ben salt izleyici konumuna düştüm, FAU tarafından verilen çanta, kalem, kek vesair türlü türlü hediyelerimizi aldık, fotoğraflarımızı çekildik ve bu kadar. Bunun bir diğeri de “Geleneksel Uluslararası Doktora ve Post-Doc Öğrencileri Krismıs Kutlaması Buluşmaları” idi ve ona da katıldım. Neden? Çünkü bedava yiyecek :D Bu sefer Paula gelmedi, benle Arlette idik. (Sebep? Koca şehirde başka adam mı yok :D) Yine orada da açılış konuşması dinledik, kırismıs ilahisi söylediler onu dinledik, sıcak meyve suyu olan Kinderpunsch içtim, yedik, içtik, sohbet ettik falan filan ve yine dağıldık. Fakat ilginç olan nokta şu, bu iki buluşmada benim haricimde toplam Türk sayısı 1 (bir, one, eins, uno). Hiçbiri böyle şeylere katılma derdinde değil gibimsi ve cidden ülkecek niye bu halde olduğumuzu anlayabiliyorum. Bitti mi? Hayır. Paula, Malta, Arlette, Fei ve ben Kırismıs Pazarı’na gidek dedik. Buluştuk, orada Meksikadan gelen çift ile sohbetten sonra [Tabi ben dinleyici] filmlerden konuştuk, ben yine sıcak meyve suyu Kinderpunsch içtim, onlar Glühwein içtiler [sıcak şarap] (yaaa bırak, sen de içtin demi?) sonra olaysız dağıldık. Böyle bir etkinliksel anım oldu. Tabi böyle bir yoğunluktan sonra Paula memleketine gitti, Arlette geziyor, Fei kayıp ve ben tek kaldım /: Feci boşluğa düştüm, imdat. 

Sebep???
Akabinde yine Arlette ile (Sebep? HAYIRDIR SEN BİLAAADER?) [Yok lan durun, düşündüğünüz gibi değil] Nürnberg’deki Kırismıs Pazarına ve Türk Restoranına gidelim dedik. Türk restoranında ben Cağ kebabı yerken Arlette için karışık söyledik. Sonra üstüne sütlaç yedik. Sonra o bir de çay içti. Yemek esnasında öğrendiğime göre bizim aynı sütlaç Şili’de de var. Aynı yemekler Şili’de de var. Çoğu adetimiz Şili’de de var. Sonra düşündüm acaba Şilililer Türk mü? Türkler Şilili mi? (Şilililililililiiiii) Hesabı ödeyip çıktıktan sonra [bunu ben ödedim, bir sonrakini o ödeyecek. İnşallah :D] [Ekleme yapayım, çakal restoran sahipleri bahşişi de fişe ekliyor kendi kafasına göre. Ben de buna hiç bakmadan yakın miktarlarda bahşiş koydum. Tabi bunu eve varıp fişe bakınca farkettim. Bir Fincan olarak zaten bahşiş vermeye zor alışan bünyem bir kaç gündür o garsona küfürler ediyor ve rüyalarıma giriyor kendileri.] Tabi karnımız tok, nefes bile zor alıyoruz. Yürüye yürüye Kırismıs Pazarına gittik, orada turlarken Arlette [ki ben kendini koyu katolik sanıyordum, dine mensup değilmiş] İslamla alakalı bolca soru sordu. Yanıtladım (oooooo sende cennet garanti desene hacı). Oradaki ve Türkiye’deki bayram geleneklerinden bahsettik ve mutlu mutlu evlere dağıldık Erlangen’e vardıktan sonra. (Çakaaaaaaal) [Dur karıştırma ortalığı ya. Bak bir bilgi vereyim. Biz “çorba içmek” derken Almanlar ve İngilizler “çorba yemek” diyor. Şili’de de “içmek” deniyormuş. Bunun sebebini Chris ile konuştuk –ki kendisi bir süredir hasta ve konuşamıyor dişinden ötürü. Gute Besserung!- ve şu kanıya vardık: Zengin ülkelerde çorba içinde bolca malzeme olduğundan “yemek” derken, bizde fakir ülkelerde malzeme az su çok olduğu için “içmek” demişiz. Bu da böyle bir bilgidir.] [Fincan ailesi tarihinde ilk kez bir çekilişten bir eşya kazanan birey olarak gurur duyuyorum a dostlar. Makus talihimizi yenmiş olabilirim. Üniversitenin Facebook sayfasında yılbaşı çekilişi vardı. Orda Lebkuchen-Zencefilli Kek kazandım. (Peeeh :D). Hayır bu niye önemli? Fincan ailesi bireyi 10 ödül verilecek ve 11 kişinin katıldığı çekilişte ödül kazanamayan tek kişi olma becerisinde genlere sahip. Olay o :D] Şili'de bulunan Nazi Paul Schafer tarafından kurulan Colonia Dignidad isimli örgütü (https://tr.wikipedia.org/wiki/Colonia_Dignidad) öğrendikten sonra da, Dünya'da ne kadar az şey bildiğimin farkına vardım. Ne büyük dramlar ne büyük vahşetler....

Benim kola? Masanın altında saklıyorum :D Türkiye'dekinin tersi
Son olarak; sayın hocam, Profesörüm, danışmanım, doktora babam, arım, balım, pet..... öhöm öhöm tüm asistanları bara –Kneipe- davet etti. Fakat şöyle bir şey var, hesaplar Alman usulü :D Dil kursundan sonra gittim ben de. Kolam eşliğinde mutlu mutlu sohbet ederken 2 saatlik bir sürenin sonunda bir anda bende şalterler attı. Heh noldu o an? Konuşulan hiçbir diyalogu anlamamaya başladım, beynim uyuştu, sarhoşumsu bir moda girdim. Bu niye oluyor bilen varsa ve açıklarsa söz bir kola :D Masadan kalkarken “bendensin” diyerek benim fişi alan hocama karşı sevgim daha da artarken “kürsü”mü daha da sevmeye başladım :D Ich liebe euch LS! Keza Nürnberg-Wolfsburg maçı için yine stattaydım. -4 derece soğukta maç izledim (hayırdır kafayı mı yedin? Deli mi s.kti? Rahat mı battı) ve yine yeni yeniden yenildik. Ligde 17. sırada olan takım bi halt da oynamıyor ve sene sonu muhtemelen düşeceğiz. Bende bundan istifade protestomu ettim :)



Neyse efendim daha da uzatmadan... [lütfen okuyunuz :D] Sayın değerli, sağlam ciğerli, bazen üzüntülü, bazen kederli, su gibi akan, şimşek gibi çakan muhterem okur, kalbimin en derin köşesinde, gülsuyu şişesinde saklamış olduğum selamlarımı sunar hürmetler ederken, yeni yılını kutlar; hayırlara vesile olmasını evvela seni, beni, gemideki dümeni, tarladaki dikeni, dünyada olup biteni, gurbette hasret çekeni, baharı yazı, kemanı sazı, bahçedeki kazı, erkeği kız, insandaki nazı, yaratan Cenab-ı Hak’tan niyaz eder, yeni yılın sizlere, sevdiklerinize ve ailenize sağlık, huzur, mutluluk, afiyet ve para getirmesini temenni ederim :D Seneye görüşürüz esprisi yapanlar da bu kapsamdadır.

Tschüss!!!

"Oooooo hacııııı keyfin yerindeee" diyeni engelliyorum.

Yorumlar