Budist Öğretilerin Başucu Rehberi ve Retina Hoca


İlkokulda unutamadığım ve bana rol model olan bir öğretmenim vardı. Ali Baran. (Cağnım hocam sana buradan el sallamak istiyorum, kamera nerede?) Kendisi bana görev bilincini, dürüstlüğü, çalışmanın önemini, özgürlüğü ve daha farkına varmadığım onlarca şeyi öğretti veya pekiştirdi. Hayatımın her anında da hatırlayacağım bir etki bıraktı. Tabi bu başlığın ve anlatacaklarımın o öğretmenimle ne ilgisi var? Çünkü benzer etkiyi bırakan bir öğretmenim daha oldu son bir senedir: Retina Hoca.


Hastalık ve içeriği ile alakalı uzun uzun bilgiler verip, yazıyı akademik tıbbi bir yazı sıkıcılığına indirmeyeceğim. Retinal bir problem, gözdeki sinir hücreleri falan filan... Bir gün arkadaşla televizyonda bir şeyler izleyip, güzel bir pazar gününde mutlu mesut muhabbet ederken başladı tüm hadiseler. Apar topar gittik en yakın hastanenin aciline ve tüm süreç başlamış oldu. 31 Temmuz 2022 günü gittiğimiz hastanelerin müdavimii oldum adeta ve iki basamaklı operasyonlar ve müdahaleler tecrübe ettim. Benim anlatacağım ise "Retina Hoca’nın" bana öğrettikleri ve hayatıma çizdiği yepyeni yol.


Mesela, küçük dağları yaratmadığımızı, her an hepimizin hayatının pamuk ipliğine bağlı bir şekilde devam ettiğini tecrübe ettim. İnsan hayatındaki ve hiç farkına bile varmadığımız konfor alanlarının, mikronluk değişkenler sonucunda çok büyük ve hayat boyu seviyesinde bir değişime uğrayabileceği adım adım Retina Hoca tarafından belletildi. Ama bu değişimler sadece bana özgü de değildi. Her yaştan, her sınıftan, her durumdan sayısız insan bu tecrübeyi ediniyormuş da ben bir fanusta yaşıyormuşum bu pamuk ipliği hallerden habersizce. Hepsini de hastane arkadaşlarımdan öğrendim. Bir seneyi aşkın sürede hastane müdavimi olunca, insanın arkadaş çevresi de hafiften değişiyor haliyle :D Yan yatakta yatan, 30 yaşındayken bir bacağı kesilmiş, alzheimer hastası ve gözleri de görmeyen 80+ amca da; çok zengin olup da güneş ışığını görebilmek için milyonlarını verebilecek Bernd amca da; 14 yaşında bir kulübün altyapısında kalecilik yaparken yüzüne top gelip görme yetisini yitiren genç kankam da; göz tansiyonu damlaları konusunda dertleştiğimiz cağnım Alman teyzem de; karısının ölüm yıl dönümü münasebetiyle hastaneden apar topar ve ilaçlarını dahi almadan kaçan eski bankacı ve 30 yıllık emekli aşkito dayı da... Daha uzar bu hasta-komşularım ancak esas anlatmak istediğim şu, her insan her an bir challenge adayı. Bu challenge'lar ise kimine bir fırsat, kimine bir hayal kösteği. Tamamen bakış açısına göre değişken bir halde yani.


Tabi hastalıkların getirdiği ve hayat boyu da etki edecek bazı değişiklikler de olmuyor değil. Bazı hastalıklar geçici semtomlara kısa bir misafirlik yapsa da, bazı hastalıklar ise belki ömürlük yoldaşlar kıvamında yanınızda kalabiliyor. Öyle durumlarda ise Retina Hoca'nın öğrettiği bir şey oldu. Geçmiş bazı yaptıklarıma iyi ki diyebiliyorum ve bu anılarım bende bir "core memory" olarak gururla kenarda kalıyor. (bkz, kaç bin kilometrelik road trip tecrübem) Ancak bazı yap(a)madıklarım için ise keşkelerim de yok değil hani. Onun için ötelediğim bazı hayallerimi berilettim diyebilirim. Kariyer, iş, yüksek maaş falan hepsi sadece bir gereksiz ayrıntı oluyor ve edindiğim tecrübeler gönülden arzu ettiğim aktiviteleri yapmaya bir cesaretlendirici dürtü halini alıyor. (bkz, podcast şeysi) Öte yandan keşke yapmasaydım dediklerim de yok değil hani geçmişe dair fakat bunda da hayıflanmıyorum, çünkü biliyorum ki geçmişi değiştirme yeteneğine sahip değiliz ve geçmişte yaptıklarımızın sonuçları ile ister istemez yaşamakla mükellefiz. Sözün özü diyeceğim şu ki, Retina Hoca hayatın kısalığı, pamuk ipliğine bağlılığı, oo süperim ben yaaa, ne istersem yapabilirim havalarının ne kadar manasız olduğu konusunda eğitti ve bu eğitime her insan her an aday. Ayağını denk al okurum :D Bu bir tehdit değil, gerçi evet tehdittir.


Hasta perspektifinden iki temel Retina Hoca öğretisi daha oldu ve bu konuda budist rahipler halt etmiş. Birincisi, tıbbın geldiği son nokta. Tıp çaresiz abi ve hiiiiiç kimse kendini kandırmasın. Tamam belki yüzlerce yıl önceye göre daha iyi görüntüleme tekniklerine ve bazı hastalıkların tedavilerine sahibiz ancak çoğu konuda tıp hala çaresiz. Tıpta iki tür tedavi var. Önleyici ve onarıcı. Heh işte onarıcı tedavilerin çoğu zaten vücuda bağlı ve vücudun kendi kendini onarması temeline dayanıyor. Önleyici tedaviler de, "biz çözümünü bilmiyoruz ağam ama zarar büyümesin diye kısmen gel feda edelim bir şeyleri" temalı bir çözüm.


Örnek verecek olursam, çürüyen dişleri geri getirmesini bilmiyoruz tıbben ancak diğer dişlere sirayet etmesin diye de o dişi çekiyoruz veya yapay olarak en fazla -vücut da kabul ederse- implant yapıyoruz. Tıp gelişti, fakat hastalıklar da arttı. Tıp gelişti ancak doktorların hepsi de gerçekten tedaviyi biliyor değil, yılların doktoru dahi olsa bilgisi kısıtlı. Hatta bazısı, her insan ve meslekte olduğu gibi, beceriksiz. Tıp gelişti lakin belki de geleneksel - alternatif dediğimiz tıbbi boyutu da ihmal etmiş ve küçümsemiş olabiliriz. Binlerce yıl önce bir hekimin, örneğin, sarı kantaron otu ile kuşbiberi soğanının (uyduruyorum) saat yönünün tersine kaynatılıp, bir hafta bekletildikten sonra sabahları aç karnına bir çay kaşığı (o zaman çay kaşığı varmış evet) içillmesi suretiyle verdiği tedavi, günümüzde onlarca ameliyat ve masrafla çözülemeyen bir hastalık halini almış olabilir. Ama tabi burada ahkam kesemem :D sadece içimden gelenleri söylüyorum, bilimsel bir izahat sonrası bu yazdıklarımdan cayabilirim her an.


Retina Hoca'nın diğer öğretisi ise hasta psikolojisi oldu. Hasta insan ne de muhtaçmış aranmaya sorulmaya. Ne kadar bekler imiş bir hasta kısa bir "nasıl oldun" mesajını. "Bir şeye ihtiyacın var mı" sorusunun sorulması, hastayı o yakınlarına ve arkadaşlarına nasıl da bağlarmış onu öğrendim. Tabi tersini de. Arayıp sormayan, umursamayan, yıllar yılı arkadaşlıkların ve birlikteliklerin sonrasında -hastalığını bilmesine rağmen- bir kere bile sormayan insanların telefon rehberinden silinmesi zarureti de anlamış oluyor insan böylece.


He gerçi bilhassa dini yaklaşımlar "insanlar napmış boşver, Allah'tan başka kimseyi dost edinmese" diye bu konuya yaklaşsa da; insan psikolojisine gerçekçi bir yaklaşım olduğunu düşünmüyorum bunun. Peygamberler bile yanlarında ya ailelerinden, ya da arkadaşlarından destek beklentisine giriyorlar doğal olarak. Yani diyorum ki okurum, bir hasta yakının veya arkadaşın varsa ara halini sor. Kendisi zaten isteyecek değil ve hatta ihtiyaç da duymuyor ancak bir "yardım gereksinimin var mı" diye teklif et hatta. Teşekkür edecektir ancak sırf bu soru onu kalpten mutlu ve sevgi dolu bir moda sokacaktır. Yanına gidebilirsen git, gidemesen bile, ki bu çok doğal çünkü ışınlanma icat edilmedi, bir SMS mesafesinde tüm gülücükler. Kendimden biliyorum, Retina Hoca sağ olsun :D


Dert yanma olarak değil de, perspektifimden çıkanları kenara köşeye bir not olsun diye yazdığım bir yazı işte bu da. Koca paragraftan minik bir ders verdirmişse yine Retina Hoca, ne âlâ!


Sen yok musun Retina Hocaaaaa, yine öğrettin ayak üstü birilerine bir şeyler :D (Şakacııııııı programındaki tonlama ile okuyunuz)


Yorumlar