ABD’ye Nasıl Gelinmez? [1]
Aha bu da ben ve ABD'de bir şelale! Sağdaki şelale :D |
9 Temmuz 2018. Eveet arkadaşlar ABD’ye gelişimin birinci yılını kutladığımız şu günlerde bu yazıyı kaleme alma ihtiyacı hissettim. Değerli kardeşim Müslüm’e bu yazı için beni teşvik etmesinden dolayı teşekkürü borç bilirim. Aslında bu yazı çok önceden yazılacaktı fakat deneylerimden vakit bulup sakin bir kafayla yazmak nasip olmadı. Gerçi burada benim zaman yönetimiyle alakalı sıkıntımı da işin içine katmam lazım. Okulun işlerini erteleyip, yazı yazmak aklıma gelince daha falanca ödevi/işi yapmadım deyip yazı işini de geri plana atınca, iki paragraf yazıp ortaya bir şey çıkaramadım. Bu yazı ABD’deki ilk yazım. Ne kadar çok “yazı” sözcüğünü kullandım ya! :D Neyse efendim konuya dönecek olursak, umarım ilk olur da son olmaz. Zira, bu köşeyi anılarımı biriktirdiğim bir köşeye çevirme niyetindeyim. “Ya kardeşim bize ne senin anılarından git nereye yazarsan yaz!” dediğinizi duyar gibiyim 😊 Ama ben anılarımı biriktirirken bir iki kişi de bunları okuyup faydalanmasın mı canım? :D Uzun lafın kısası şu geride bıraktığım bir yılda biriktirdiğim anıları toplasan buradan köye yol olur (belki köye yetişmez de Avrupa’ya yetişir ama :D) Bunları peyderpey kaleme almak, gözlemlediğim farklılıkları sizlere aktarmak istiyorum.
Peki neden ABD’deyim? 17 Haziran 2017 tarihinde ilk kez ABD’ye geldim. Şu anda da Oregon State Üniversitesi’nde yüksek lisans öğrenimi görüyorum, ilk yılım bitti sayılır. Önümde 1 bilemediniz 1,5 yıl var yüksek lisansı bitirmek için. Ondan sonra da memlekete dönüyorum. Tabi bunlar şimdiki planlar. İleride ne olacağını bilmiyoruz planlar değişebilir. Zaten hangimiz planladığımız hayatı yaşıyoruz ki? (Çok afilli söz not al bunu)
Neyse efendim, Mayıs-Haziran derken
resmi işler halloldu. Benimle birlikte bi evli çift de (Muhammet ve Elif) aynı
üniversiteden kabul almış, onlarla da irtibat halindeyim dolayısıyla da
işlerimizi beraber hallediyoruz (aynı uçuşlar vs). 17 Haziran’da uçuşumuz var.
17 Haziran 2017’de THY’nin TK-9 sefer sayılı İstanbul-San Francisco uçağına
bindim. (TK-9 u salladım başka bir şey de olabilir TK-10 olsun canım sizi mi kıracam
:D) San Francisco’dan da Oregon’a uçuş yapacaz. İki uçakla Portland’a inecez
oradan da otobüs ile Corvallis’e gidecez plan bu. Daha önce en uzun uçuşu
İstanbul-Antep arası yapan ben 13 saatlik San Francisco uçuşu öncesi bayağı
heyecanlıydım. Uçakta yabancı bi çiftin yanına oturdum. Tabi daha önce yabancı
biri ile konuşmamışım (konuştum tabi de onlar hep internet üzerinden konuşma dersi
alırkendi, canlısını ilk defa görüyordum :D) Cem Yılmazın bahsettiği o Anadolu
lisesi İngilizcesi ile yanımdakilere “where are you from?” dedim. “Pakistan”
dediler. “haaaa” dedim, benim İngilizce bitti!! Ne konuşulurdu ki? Her Türk
gibi yeni tanıştığım birine memleketini sormuştum. Hatta ben adından da önce
memleketi sormuştum :D Ama konuşacak bir şey kalmamıştı. Onlar da bana bir şey
sormayınca yolculuk uyku-yemek-koridorda gezmek-wc sarmalında geçti gitti.
![]() |
Uçak kalkarken çektiğim bir fotoğraf :D |
San Francisco’da Uçak Kaçırdık!
12-13 saatlik uçuştan sonra San Francisco’ya indik sağ salim. Tabi ilk
defa yurt dışı, ilk defa sınır pasaport vs kontrolü, gerginiz haliyle… Pasaport
kontrolünde ben geçebildim fakat Muhammet’i Secondary’e aldılar :D O ne
derseniz onu daha çözebilmiş değilim. Adamlar sizden şüphelenip evrakta vs bir
şüphe sezerlerse sizi bi sorguya alıyorlar ona da Secondary deniyor. Sorgu sual
bir sürü sıkıntı yani anlayacağınız. E Muhammet gitti, Elif de onun yanında
gitti. Ben kaldım ortada. Geri dönmek istiyorum oradan bi polis devam et durma
diyor. Az öteye gidip geri geliyorum yine almıyor. Çat pat İngilizcemle (buna
broken English diyorlar azizim :D) arkadaşım gitti o nerde vs diyorum. Sen
devam et işi biterse salarlar diyor. Tabi şimdi bizim bağlantılı bir uçuşumuz
var. İki saat sonra Portland uçağı kalkacak ona da yetişmemiz lazım. Tabi uçak
benim umrumda mı? :D Arkadaşlarımı almadan gitmem modundayım. Bi oraya bi
buraya gidip bizim arkadaşları bulmaya çalışıyorum. Telefon edemediğim için
(yeni ülke, türk hattı var telefonlarda) facebooktan mesaj atıyorum, e posta
atıyorum. Yanıt yok!
Baktım böyle
olacağı yok! diğer uçuşun biletini almak için Unıted Airlines ın bilet
veznelerine gittim. Orada orta yaşlı zenci bi abla vardı. Dedim abla bizim
arkadaşları aldılar ne yapacağımı bilmiyorum :D O da sağolsun, ben onların da
biletini kesip sana vereyim sen onları bulursan beraber gidersin dedi. Neyse
Muhammet ile Elif’in de biletini aldım hava alanı içinde onları arıyorum (tabi
onlar hala sorguda). Onları aradığım yerde bizim uçağı da kaçırdım :D Ama uçağı
kaçırmam ayrı komedi. Saati tam hatırlamıyorum uçak kalkışı atıyorum saat 19.00’da
yazıyor ben 18.30’da uçağa binmek için güvenlik kontrolü sırasına giriyorum.
(Meğer o sırada uçağın yolcu alımlarını bile tamamlamışlar.) Güvenlik
sırasından çıkınca ben daha uçak beni bekliyor zannederekten daha eşyalarımı
toplayıp pantolonun kemerini bile belime takmadan kemer elimde uçağın beklediği
kapıya doğru koşuyorum. (Hani böyle filmlerde esas kız uçağa binecektir çok
uzaklara gidecektir, o sırada Kıvanç havaalanının kapısına jiple gelir ani fren
yapar güvenlikle bir iki har-gür tartıştıktan sonra uçağa koşmaya başlar.
Yaklaşık bi dakika boyunca kalabalığın içinde millete çarpa çarpa koşar kızı
bulmak için. Hah işte oradaki Kıvanç bendim kız da uçak :D Tamam metaforlar tam
uyuşmamış olabilir ama öyle yani anladınız siz :D) Koştum koştum koştum..
Kapıya vardım kız gitmişti (yani uçak) :D
Bu da söz konusu havaalanı |
Aslında bu
saatten sonra yapılacak olay çok basitmiş. Bağlantılı uçuşlarda uçağı
kaçırsanız bile sizi bir sonraki uçakla gönderiyorlarmış hem de fazladan para
talep etmeden. Ama o esnada bunu ben bilmiyordum. Uçağı kaçırmışım, yeni uçak
ayarlamam gerek, bir sürü masraf, gözde uykusuzluk, bizim arkadaşlar piyasada
yok. Yani arka plana İbrahim Tatlıses’in “Allah’ım neydi günahım? Günahım neydi
Allah’ım?” şarkısını koy, al sana klip :D. Bilet sorununu çözmek için müşteri
hizmetlerine gittim. Oradaki çinli kadın yardımcı olmaya çalıştı ama bana yeni
bilet vermedi. THY nin ofisine git dedi. Oraya gittim orası da kapalı. Ne yapacağımı
bilmez bir vaziyette gişenin birinden diğerine giderken görevli kadının biri yukarıda
bahsettiğim durumu açıkladı. Bedava bir sonraki uçağa bilet! Ben dedim iyi ver
bari (Sanki yok istemem seçeneği varmış da onu seçmişim :D).
Tabi bu sırada Muhammet’le Elif’in
sorgusu bitiyor, onlar da uçağı kaçırmışlar, onlar da yeni uçağa ücretsiz bilet
alıyorlar. Fakat birbirimizden haberimiz yok.
Biletimi
aldım geldim oturdum saati bekliyorum. Çantamda simit vardı İstanbul’dan
aldıydım. Kaç saat geçmiş üstünden bayatlamış tabi. Dedim Yunus ye gücün
kuvvetin yerine gelsin :D çok yorucu bir
gün zaten :D Yanıma 65-70 yaşında tontoş bi teyze geldi oturdu. Baktım
telefonda konuşuyor ama böyle değişik bi dil. Teyze telefonu kapattıktan sonra
sordum “Where are you from?” :D Amerika’ya ilk gelmişiz herkesi tanıyacaz tabi
:D SANANE! :D Teyze “Bulgaristan” dedi. Aboooo ben ne sevindim ama dedim o
bizim komşumuz. Hahahahha sanki bizim köyden komşumuz. Bildiğin ayrı bir ülke!
Yanımdaki simitten bir parça uzattım al dedim sen bilirsin bunun tadını.
“Turkish” dedim “Simit” dedim “delicious” dedim. “yok sağol” dedi :D
O sırada
Muhammetler mesajıma yanıt verdi, whatsapp mıydı facebook muydu hatırlamıyorum
bi yerden yanıtladılar. Onların da aynı uçakla gideceklerini öğrendikten sonra
buluştuk ve Portland uçağına bindik. Tabi orada da yaşadığımız, gülerek
hatırladığımız bir iki olay var. Onları da bir sonraki yazıda anlatayım artık 😊