Dua Üzerine


Dua eder herkes. Gücü sonsuz rabbinden ister rahatalıkla, gönlünden geçen herşeyi. Fakat bilmez hayırlı olup olmadığını, hayatını nasıl değişireceğini, sonuçlarını… Ama ister. Kandil gecelerinde, cuma gecelerinde, ezan okunurken, secdede, cuma namazlarında ve hatta dua edilebilecek her anda.

İster durmadan, biri verilse diğerini, o verilse başkasını, ve başkasını… Doyumsuzluk rekoru kırana dek… İsteriz işte, hepimiz yaparız bunu. Fakat işin özü şudur : Duasız yaşayamaz insan, bunu ben değil Peygamberimiz (sav)’in en büyük mucizesi söyler, Allah söyler… ve der ki: 

"Deki; Eğer duanız olmasa Rabbimin katında ne ehemmiyetiniz var."

(Furkan suresi 77.Ayet)

Her dua’ya cevap verir rab, ama bilemeyiz biz hayrını… 

"Rabbimiz buyurduki: Bana dua edin size cevap vereyim."

(Mü'min suresi 60. Ayet)


Şems de farklı birşey dememiş ki:

Kabul olmadı diye yakındığın duaya, gün gelir olmadı diye şükredersin....
Şems-i Tebrizi


Peki bu sızlanmalarımız? Onu da şöyle açıklamıştır üstad: 

Bazen duâ ediyoruz, kabul olmuyor. Nedendir?
Eğer desen: "Birçok defa duâ ediyoruz, kabul olmuyor. Halbuki, âyet umumidir; her duâya cevap var," ifade ediyor.
Elcevap: Cevap vermek ayrıdır, kabul etmek ayrıdır. Her duâ için cevap vermek var; fakat kabul etmek, hem ayn-ı matlûbu vermek Cenâb-ı Hakkın hikmetine tâbidir.
Meselâ, hasta bir çocuk çağırır: "Yâ hekim, bana bak."
Hekim "Lebbeyk," der. "Ne istersin?" Cevap verir.
Çocuk "Şu ilâcı ver bana" der.
Hekim ise, ya aynen istediğini verir, yahut onun maslahatına binâen ondan daha iyisini verir, yahut hastalığına zarar olduğunu bilir, hiç vermez.

İşte, Cenâb-ı Hak Hakîm-i Mutlak, hâzır, nâzır olduğu için, abdin duâsına cevap verir. Vahşet ve kimsesizlik dehşetini, huzûruyla ve cevabıyla ünsiyete çevirir. Fakat, insanın hevâperestâne ve heveskârâne tahakkümüyle değil, belki hikmet-i Rabbâniyenin iktizâsıyla, ya matlûbunu veya daha evlâsını verir veya hiç vermez.

Hem, duâ bir ubûdiyettir; ubûdiyet ise, semerâtı uhreviyedir. Dünyevî maksadlar ise, o nevi duâ ve ibâdetin vakitleridir; o maksadlar, gâyeleri değil. Meselâ, yağmur namazı ve duâsı bir ibâdettir. Yağmursuzluk, o ibâdetin vaktidir; yoksa, o ibâdet ve o duâ, yağmuru getirmek için değildir. Eğer sırf o niyet ile olsa, o duâ, o ibâdet hâlis olmadığından, kabule lâyık olmaz.

Sözler | 23.Söz | 286

Ve tüm bu müjdelerin ardından nedense gafil bir biçimde yakınır durur, ben de onlardan biriy(d)im. Ben de isterim bilinçsizce, gafilce… Ayrıntısını anlatacağım inşallah… 

Rabbimin hayırlısını vermesi dileğiyle

Yorumlar

Yorum Gönder